Paylaş
DHA’dan ağustos ayının 18 günü içindeki şehit sayısını rica ettim; PKK saldırılarında bu on sekiz gün içinde verdiğimiz şehit sayısı 57’dir!
Elbette etkisiz hale getirilen terörist sayısı daha fazladır... Ancak “çözüm süreci”nin bozulmasından sonra PKK terörüne karşı operasyonlar 25 Temmuz 2015 günü başladığına göre, geçen bir yıllık zaman içinde PKK’ya karşı çok yoğun kara ve hava operasyonlar yapıldığı halde terörün henüz “beli kırılmış” değil.
HAMASET VE GERÇEK
Terör üzerine bir kitap da yazmış olan eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un şu sözü önemlidir:
“Terörün kökünü kazırım filan, bunlar hamaset. Sıfırlamak terörle mücadelenin kitabında yok, marjinalize edeceksiniz.”
Hatta böylesi bir hamaset, bir süre sonra gerçekçi olmadığı görülerek moral bozucu etki bile yapabilir. Halbuki terörle mücadelede daima yüksek moral gerekir.
Bir yıldır yürütülen yoğun operasyonlar, PKK’da henüz bir moral çöküntü yaratmadı ama önemli kayıplar verdirdi. Kandil’in “Müzakereye hazırız, çözüm süreci yeniden başlasın” gibi açıklama yapmaları bundandır.
PKK’ya karşı mücadelenin, “Silah bırakma müzakeresine hazırız!” demelerine kadar sürdürülmesi gerekir.
Teröre karşı silahlı mücadeleyi sürdürürken, PKK’yı siyaseten tecrit edebilmek ve HDP’ye oy veren 6 milyon vatandaşımızı demokratik parlamenter sistemden dışlamamak, aksine daha fazla sisteme çekebilmek gerekir.
HDP’nin partiler arası ilişkilerde dışlanması, “hamaset”e uygun fakat uzun vadede akla aykırıdır.
DIŞ POLİTİKA
Dış politikada PKK’yı tecrit edebilmek için, hiçbir yabancı devlette “Türkiye’yi el altından cezalandıralım” duygusu yaratmamak gerekir.
Abdülhamid’in İngiltere aleyhine tek beyanı yoktur, bu beyanları kimsenin görmediği “tezkere”lerindedir. Mustafa Kemal Paşa Sivas Kongresi bildirisinde İngiltere ve Fransa’yı suçlayan satırları çıkarttırmış, çok doğru bir kararla hedef küçülterek sadece Yunanistan ve Ermenistan eleştirilmişti. İngiltere’yi “baş düşmanımız” diye niteleyen birkaç konuşması Meclis’in gizli oturumlarındadır.
Amerika ve Avrupa ile söz düellosunun bir yararı yoktur, aleyhimize yayınları körüklemekten başka bir sonuç vermez. Avrupa ve Amerika’ya eleştiri ve taleplerimizi miting meydanlarında değil, hukuk ve diplomasi kanallarıyla, çok iyi hazırlanmış dosyalarla anlatmalıyız.
Bakın, Türkiye ile Rusya’nın arası düzelmeye başladı, Başbakan Binali Yıldırım, “Türkiye’nin Suriye politikası değişecek” diyor... Ve, dün ilk defa Esad’ın uçakları PYD bölgesini bombaladı!
“Düşmanlarımızı azaltmak, dostlarımızı çoğaltmak” ilkesinin uygulama tekniklerine de dikkat etmeliyiz.
PKK’nın “dış destek” umudu da marjinalize edilmelidir.
İÇERİDE SAĞLAM OLMAK
15 Temmuz darbesinden sonra PKK birkaç gün eylemsiz kaldı... Düşünün ki, bölgede terörle mücadele eden tugayların, hava birliklerinin komutanlarından bir kısmı, Ankara’da darbe planlamışlardı!
İçimizin ne kadar sağlam olması gerektiğine, çarpıcı, hatta yürekler yakan bir örnektir bu.
PKK, 15 Temmuz darbesini izleyen birkaç günde Türkiye’nin iç kargaşaya sürüklenmesini beklemiş ve bu aradaki güvenlik zafiyetinden yararlanarak ağustos ayının 18 günü içinde 57 şehidimizin hayatına mal olan bombaların lojistiğini yapmış olabilir.
15 Temmuz’dan sonra ortaya çıkan siyasi yumuşama ve diyalog atmosferi geçici bir taktik olmamalı, esaslı bir prensip kararı olmalıdır. Türkiye’nin çatışmacı bir Ortadoğu ülkesi değil, olgun bir demokrasi ve hukuk devleti imajı vermesi, terörlere karşı “dostlarımızı arttırmak” için de zorunludur.
Paylaş