Ortadoğu’da adalet

Haberin Devamı

MISIR’ın yüzde 52 halkoyuyla seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, askeri darbeyle devrildiği gibi, emir kulu mahkeme tarafından bir idam, bir de müebbet hapse mahkûm edildi!
Nisan 2014’te idama mahkûm edilen Mursi yanlılarının sayısı 683’e çıkmıştı; mahkeme değil, mezbaha!
Gözler Batı’nın ne tepki göstereceğinde. Darbeye ve önceki idam kararlarına yeterli tepki vermeyen Batı bu defa esaslı bir tepki mi gösterecek?! Her şeye rağmen idamları infaz etmek gibi korkunç bir utancı Mısır’ın taşıyamayacağını düşünüyorum.
Batı’yı haklı olarak eleştirirken, bütün Müslümanlar, özellikle de fıkıh hocaları kendine şu iki soruyu sormalıdır:
-Niye Batı’dan beklenen tepki, İslam dünyasından beklenmiyor?
-İslam dünyasında kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı gibi kurumlaşmış bir kültür var mı?

Haberin Devamı

OTORİTER KÜLTÜR

İlk sorunun cevabı İslam dünyasında kuvvetler ayrılığı ve bireysel özgürlük kültürünün gelişmemiş olmasıdır. Bu yüzden İslami olsun laik olsun bütün rejimler otoriterdir, “kuvvetler birliği” kültürü güçlüdür, yargı ayrı bir güç değil, siyasi iktidarın bir organıdır. Hangi yargıç Nâsır’ın, Esad’ın hışmından kurtulabilirdi?!
Ortadoğu’da ideolojiler, mezhepler, kabileler için kan dökülür, can verilir fakat “kuvvetler ayrılığı” gibi adaletin de barışın da temeli olabilecek bir prensip kimseye heyecan vermez!
Bugün Mısır’da İhvan-ı Müslimin’e (Müslüman Kardeşler) yapılan zulümleri haklı olarak protesto edenlerden “kuvvetler ayrılığı” kavramını duymuyoruz. 1977’de Pakistan’da İslamcı General Ziya ül Hak, seçilmiş Başbakan Zülfikar Ali Butto’yu devirip idam ettirdiğinde, hiçbir İslamcı tepki göstermemiş, tepki yine Batı’dan beklenmişti.
Türkiye’de de “kuvvetler birliği” uzun yıllar Cumhuriyet’in temel ilkeleri arasında yer aldı, böyle bir yargı kültürü oluştu. Hâlâ kuvvetler ayrılığı bizde zihniyet olarak tam yerleşmemiştir. Yerleşseydi “yapboz kanunları” olabilir miydi?! Yargı iktidarlara göre eğilip bükülür müydü?!

Haberin Devamı

İHVAN VE DARBECİLER

Mısır’da Mursi iktidarı tarafından yapılan Kasım 2012 anayasasında kuvvetler ayrılığı ilkesi vardı fakat mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkim teminatı konularındaki düzenlemeler zayıftı.
Darbecilerin Ocak 2014 anayasası da böyledir.
Yargının bağımsızlığı konusunda bir hukuk kültürünün bulunmaması, anayasa maddelerinden daha büyük bir sorundur. 2014 anayasasını eleştiren Sorbon doktoralı Mısırlı hukukçu Kerim el Şazli’nin uzun makalesinden sadece birkaç cümleyi buraya alıyorum:
“Yargı konusundaki eğilimi yansıtan en önemli örnek 193. maddedir. Bu madde, Anayasa Mahkemesi’ne yargıç atamalarında mutlak bir güç verir... Halbuki her mutlak güç yozlaşır. Yargıya mutlak güç verilmiş fakat bunu iyi kullanmasının garantileri anayasada düzenlenmemiştir. Hâkimlerin atanmasında açık prensipler de yoktur. Bu, yargı görevlilerinin atanmasında nepotizme, kayırmacılığa yol açmaktadır. Kasım 2013’te atanan yargı görevlilerinin dörtte biri kan veya evlilik akrabalarından oluşuyordu!”
Hatta bazen siyasi bağlar, böyle akrabalık yozlaşmalarından daha tahripkâr olur.

Haberin Devamı

HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ

Böyle bir yargı, kim muktedirse onun emrine girer. Muhammed Mursi ve arkadaşları hakkındaki bütün kararlar emirle verdirtilmiş, mahkeme boyasına batırılmış siyasi tasfiye kararlarıdır.
Türkiye Mısır’dan çok ileridedir fakat bizde de yargı siyasi güce göre taraf değiştiriyor, eğilip bükülüyor maalesef.
Hukukun siyasetten üstün olması özümsenmiş bir kültür haline gelmedikçe, sadece milli gelir sıralamasında değil insani gelişmişlik indeksinde de yukarılara çıkılamıyor.

Yazarın Tüm Yazıları