Paylaş
Bunların başında, demokratik kurumları da ezen aşırı kutuplaşma sorunu gelir. Öfke ve çatışma dili, öfkeli ve çatışmaya hazır taraftarlar yaratıyor. Toplumsal gösterilerde üç-dört yıl öncesine göre daha öfkeli, daha gergin kalabalıklar görülüyor.
Bazen de böyle saldırganlar çıkabileceğini, hatta Allah korusun daha kötü olaylara sebebiyet verebileceğini akıldan çıkarmamak lazım. Umalım ki, Kılıçdaroğlu’na yapılan çirkin fiili saldırı “münferit” kalsın, şu veya bu yönde başka olaylar olmasın...
Ve korkalım ki bu kutuplaşma, bu öfke dili daha vahim fiili olaylara yol açmasın!
ÇİÇEK UYARMIŞTI
TBMM Başkanı Cemil Çiçek, önce 2012’de, ardından 5 Mart 2013’te Meclis’teki partilere gönderdiği yazıda çok önemli bir uyarıda bulunmuştu: Salı günleri liderlerin ateşli nutuklar attığı grup toplantılarına gelen “kalabalık grupların içerisine iyi niyetli olmayan kişiler sızabilir”. Ve:
“Grup toplantılarındaki siyasi atmosfer ve atılan sloganlar, izleyicilerdeki hassasiyeti üst noktalara taşımaktadır. Böyle bir durumda farklı partilere mensup seçmenlerin aynı binada toplanıp birbiriyle karşılaşması güvenlik bakımından arzu edilmeyen sonuçlara yol açabilir.”
Çiçek, vatandaşlarla görüşmelerin Meclis Genel Kurul binasında değil; halkla ilişkiler binasında yapılmasını istiyordu. Salı günkü grup toplantılarının “iç tüzüğe uygun” yapılmasını, miting atmosferinden çıkarılmasını da talep ediyordu.
Maalesef, liderler tınmadılar bile... Meclis’te vekiller terbiyesizce sözlerle küfrederek birbirlerini yaraladıktan sonra, işte, bir fiili saldırı da yapılabildi Meclis çatısı altında!
GRUP TOPLANTILARI
Siyasi hayatımızı zehirleyen öfke dilinin hiçbir demokraside benzeri yoktur. Salı günü taşkın miting konuşmalarıyla geçirilen grup toplantıları da hiçbir olgunlaşmış demokraside görülemez.
Demokratik teamülde grup toplantıları vekiller serbestçe konuşsun diye yapılır, parti ve ülke sorunları müzakere edilir, politikalar, kanun teklifleri görüşülür, oylamayla kararlar alınır. Milletvekilleri bu şekilde “özne” (süje) haline gelirler; iradelerini ortaya koyarlar. Alkış nesneleri olmazlar.
Bütün partilerimizin “TBMM Grup İç Yönetmeliği” denilen düzenlemelerinde grup toplantıları çok demokratik olarak düzenlenmiş, mesela milletvekilleri serbestçe konuşurlar diye.
SERBESTÇE KONUŞMAK
Elbette en önemlisi, Türkiye’yi yöneten iktidar partisidir. AKP’nin yönetmeliğinin 20. maddesi şöyledir:
“Grup toplantılarında grup üyeleri, görüşme konuları üzerindeki söz ve oylarında tamamen serbest olup fikirlerini kayıtsız şartsız söyleyebilirler.”
Aynı hüküm, değişik kelimelerle bütün partilerimizde var.
Peki işliyor mu? Çok seyrek “basına kapalı” toplantı yapılıyor, ama genel atmosfer orada da ağır basıyor.
Böylece partiler “sıkılmış yumruk” haline geliyor; hem toplumda kutuplaşma büsbütün artıyor, hem partilerin iç mekanizmaları tarafından yanlışların düzeltilmesi mümkün olmuyor.
Halbuki Adnan Menderes’in Parti Grubu, Menderes’in bakanlarına güvensizlik oyu vermişti, CHP İsmet İnönü’nün Genel Sekreteri’ni düşürmüştü.
Sağlıklı işleyen ve “yöneten” bir demokrasi istiyorsak, bu sorunlara “hangi parti” diye bakmayalım, demokrasi kültürümüzdeki sorunlar ve partiler sistemimizdeki çarpıklıklar diye düşünelim. “Öteki parti”ye kızıyorsak bile kendi partimizi sağlıklı bir işleyişe yöneltelim...
Yoksa, daha ne kadar böyle devam edebiliriz?!
Paylaş