Paylaş
Fakat PKK silah bırakacak, sorun bitecek sanmayalım. Hayli zor bir meseledir bu.
Sürecin iyi tarafı şu: PKK yurtdışına çıkar da uzunca bir süre terör durursa, “ülke içinde” duygular daha sağlıklı hale gelecek, öfkenin yerini soğukkanlı davranışlar alacak. Bölgede ekonomi büyük atılım yapabilecek; “çözüm süreci” lafının ortaya çıkmasıyla yatırım taleplerinde bir kıpırdanma görüldü bile. BDP’nin öfke ve şiddet dolu üslubunda da bir yumuşama var.
Bu süreçte eğer kitlelerde “çatışma” psikolojisinin yerini, yaşama sevinci ve refah gayreti alırsa, bu başlı başına bir başarı olur.
SİLAH BİTECEK Mİ?
Fakat madalyonun bir de öbür yüzü var: Türkiye’den çıkacak olan militanlar Kandil’de ve Suriye’de ne yapacaklar?!
Bu konuda Öcalan, Milliyet’te yayınlanan tutanaklarda şunları söylemişti:
“Çekildiğimiz alanda gerillayı daha da büyüteceğiz. Çekilirsek gerilla biter görüşüne katılmıyorum. Suriye var, İran var. Şu an Suriye’de 50 bin, Kandil’de 10 bin, İran’da 40 bin var...”
Önceki gün Aysel Tuğluk da Radikal’e şunları söyledi:
“Önümüzdeki çeyrek asır boyunca, Kürtlerin var olduğu her yerde PKK da çeşitli biçimlerde olacak. Suriye’de bir süre daha silahlı, İran’da yakın gelecekte tekrar silahlı; Avrupa’da kurumsal vs.”
Tuğluk’un Kandil’den bahsetmemesi hem Türkiye’deki süreç bakımındandır hem Barzani’yi tedirgin etmemek içindir. Tuğluk, PKK’nın Türkiye’de de “program, fikir, demokratik aktivite” olarak var olacağını söylüyor.
Tuğluk gibi hukuk okumuş bir politikacının dış ülkeler bağlamında da olsa “silah”ı onaylaması, geleceğin hiç de tozpembe olmadığının bir itirafıdır.
SINIRLARIMIZIN DIŞINDA
TV’deki programda yurtdışına çekilecek olan PKK’lıların ne olacağını Başbakan’a sormuştum. Başbakan bunun bir dış politika sorunu olduğunu, o devletlerle sorunu çözmeye çalışacaklarını söylemişti. Elbette, “T.C. Başbakanı” çıkıp da başka türlü şeyler söyleyemez.
Bütün ayrıntıyı açıklayamaz; açıklaması doğru da olmaz.
Dünyadaki pratiklere bakarak ve Türkiye’deki açıklamaların satır aralarını okuyarak şöyle düşünüldüğünü sanıyorum: Suriye’de PKK’ya yığınak fırsatı vermeyecek bir rejim kurulmasının sağlanması... Kandil’dekiler hakkında ise ABD ve Barzani ile birlikte baskı yapılması, militanların silah bırakıp, yöneticilerinin ise Avrupa ülkelerinden birinde “ikamet” etmelerinin sağlanması...
Türkiye içinde de paralel hukuki ve siyasi gelişmelerin yapılması.
Bunlar düşünüldüğü kadar kolay değildir. Uzun vade, sabır, sebat ve her zaman PKK’nın olası bir eylem veya tehdidine karşı askeri bakımdan tetikte bulunmayı gerektirir.
MHP’DEN BİR SES
Yıllarca Kürt yok dedik, yok zannettik de... Gelinen nokta ortada. Bugün MHP’li Faruk Bal, CNN Türk’te Hande Fırat’a şöyle diyor: “Herkesin anadilini öğrenmesi tabii hakkıdır. Kürtler dillerini öğrenebilir. Ama bu ayrışma sürecine monte edilmemeli”.
Doğru söylüyor ama daha önce, Ziya Gökalp hariç, böyle konuşmuş bir milliyetçi teorisyen biliyor muyuz? Hayır.
Demek ki, Türkiye’nin bu en hayati meselesini hafızamızla değil, yaşanan sorunun verileriyle düşünmek zorundayız: Tansiyonu düşürecek her adımı desteklemek, bunun hukuki ve siyasi yönlerini düşünmek... Ama sınır dışına çekilse bile silah bırakmaya niyetli olmadıklarını da hiç akıldan çıkarmamak...
Paylaş