Paylaş
Sarayla hükümet ilişkilerindeki “problem”i Başbakan Davutoğlu şöyle tanımlamıştı:
“Türkiye’de parlamenter sistem mi, başkanlık sistemi mi tercihini ortaya koyamamış bir sistem var. Ortada problem var, bu problemi yaşıyorum.” (10 Kasım)
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise, Başbakan’ın kendisiyle “ortak hareket etmesini” istiyor:
“Başarılı kabinenin oluşmasında Cumhurbaşkanı, Başbakan’ın ortak hareket etmesi, ortak bir çalışma, performans ortaya koyması ülkenin geleceği için önemli. Cumhurbaşkanı başka telden çalarsa, Başbakan başka telden çalarsa o zaman biz bir netice alamayız. Bu bakımdan yani bizim senkronize olmamız çok çok önemli.” (18 Kasım)
Hangisi haklı? Buna iki açıdan cevap verilebilir.
YETKİ VE GÜÇ
Bir, hangisini seviyorsanız ona hak verirsiniz.
İki, siyaset bilimi ve anayasa hukuku açısından kabinenin patronu ve sorumlusu başbakandır. Güvenoyu isteyecek olan odur. Gensoru ve soru önergelerine maruz kalacak, şartları oluşursa güvensizlik oyuyla düşecek olan da odur ve onun bakanlarıdır.
Fakat cumhurbaşkanı, parlamentonun böyle hiçbir denetimine tabi değildir, onun için yetkisi de yoktur. Kabine konusunda tavsiyelerde bulunabilir, bir-iki ismin değişmesini isteyebilir elbette. Fakat esas itibariyle kabine mutlaka başbakanın damgasını taşımalıdır.
Tabii ki Erdoğan, önceki cumhurbaşkanlarından siyaseten güçlüdür. Hem halkoyuyla seçilmiştir hem hâlâ partisine hâkimdir.
Davutoğlu’nun seçimlerden yüzde 49.5’le çıkması da onun gücünü artırdı.
Bakalım nasıl bir kabine ortaya çıkacak.
SİSTEME BAKIŞ
Daha önemlisi, yönetim ve sistem anlayışlarındaki farklardır. Davutoğlu başkanlık sistemini acil bir konu olarak görmüyor, şöyle diyor:
“Vatandaşımızın bize yüzde 49.5 oy vermesinin sebebi acil sorunları çözmek, vatandaşın önünü açmak ve büyük reform hamlesini başlatmaktır. Güçler ayrılığına bağlı başkanlık sistemi diyoruz ama bu acil değil. Acil olan, tansiyonu düşürüp reform hamlesini başlatmaktır.” (10 Kasım)
Tayyip Erdoğan ise başkanlık sistemini en önemli birkaç konudan biri gibi vurguluyor. Son vurgusu şöyle:
“Ben başkanlık sistemini gündeme getirdim, getiriyorum, yine de getireceğim!” (18 Kasım)
Davutoğlu’nun temel vurgusu “kuvvetler ayrılığı”dır, şöyle diyor haklı olarak:
“Başkanlık sistemi mekanizmadır. Anayasa özgürlükçü olmalı, kuvvetler ayrılığına dayanmalı, evrensel değerlere uyumlu olmalı. Bunun içini dolduralım, sonra sistemi konuşalım.” (10 Kasım)
Cumhurbaşkanı’nın konuşmalarında ise “kuvvetler ayrılığı” vurgusu görülmüyor. Başkanlık sisteminin Türkiye’yi uçuracağı gibi genel ifadeler kullanıyor.
Hatta Cumhurbaşkanı’na göre:
“Gazi Mustafa Kemal’in uygulamalarında başkanlık sistemi vardır.”
PARLAMENTER SİSTEM
Halbuki 1924 Anayasası yapılırken birkaç kişi başkanlık sisteminden bahsetmişse de hem Atatürk hem Meclis’teki herkes bunu reddetmiş, Fransa’daki parlamentarizme benzeyen fakat “kuvvetler birliği”ne dayalı bir anayasa yapmışlardı.
Bu konuda benim “Atatürk’ün İhtilal Hukuku” adlı kitabımda geniş bilgi vardır.
Atatürk ve İnönü dönemlerinde sistem, parlamenterdir fakat devrin şartlarında, “Tek Adam” rejimidir.
Davutoğlu ise yetkilerin tek elde toplanmasına karşı çıkıyor: “Biz başkanlık sistemi derken bir kişinin bütün yetkiyi kullandığı sistemi söylemiyoruz.” (15 Şubat)
Görüşleri epey farklıdır. Bundan bir kriz çıkmaz ama şu görülüyor: Türkiye’de kökleşmiş bir parlamanter “hükümet” kurumu vardır, “fiilen” başkanlık gibi ülkeyi yönetmek hiç kolay değildir.
Paylaş