Paylaş
AKP’nin reformist olduğu ve AB kriterlerini önemsediği dönemde yükselen grafikler, otoriterleşme döneminde aşağıya doğru gidiyor.
İktidarın otoriterleşmesini yansıtan öfke dili ve baskıcı uygulamalar arttıkça, ekonomi, özgürlükler ve hukuk devleti göstergelerimiz kötüleşiyor.
Hele de son zamanlarda basına ve bireysel gazetecilere karşı açtırılan soruşturmalar ve yaptırılan saldırılar ayyuka çıktı.
GÖSTERGELER AŞAĞIYA DOĞRU
Amerika’da Freedom House adlı sivil kuruluşun verilerine bakalım. Bu kuruluş, ifade hürriyetine ilişkin kanunlar, medya ekonomisi ve bilhassa “politik ortam” bakımından basın özgürlüğünü değerlendiriyor.
Buna göre, AKP’nin iktidara geldiği 2002’den 2005’e kadar Türkiye’nin skorlarında ciddi bir iyileşme var. 2011’e kadar aynı düzeyde kalıyor, iyileşme de kötüleşme de yok. Fakat ondan sonra aşağıya doğru gidiyor. Freedom House’un kriterlerine göre Türkiye’nin puanı 2010 yılında 54’tü, 2014 yılında 65’e düştü! Bu, 192 ülke arasında 122. sıraya düşmemiz anlamına geliyor!
Freedom House’un kriterleri eleştirilebilir ama hangi kriteri alsanız Türkiye’de medya ve ifade hürriyeti son yıllarda kötüye gitmiştir.
Türkiye’nin “hukuk devleti” görüntüsünün hem iç güven hem yatırımlar bakımından ne kadar önemli olduğunu kim inkâr edebilir? “Dünya Hukuk Devleti İndeksi”nde Türkiye 102 ülke arasında 59. sırada iken, 2014 yılında 80. sıraya geriledi!
MİLLİ GURUR
Cumhurbaşkanı’nın konuşmaları var, “Dünyada kimse Türkiye’ye parmak sallayamaz” diyor. Benim de milli gururumu okşayan sözler bunlar. Fakat dünya bu tür raporlara “parmak sallamak” olarak bakmıyor ki...
Ülkeler hakkındaki imajlar hem olaylara göre hem bu tür raporlara göre oluşuyor.
Oluşuyor da ne oluyor?
İtibarınızı etkiliyor, yatırımları etkiliyor! Hatta turizmi bile etkiliyor.
Böyle bir dünyadayız.
Milli gururumuz bu raporlardaki yerimizden rencide olmalı, asıl bu raporlardaki yerimiz iyileşince milli gurur duymalıyız.
Bu köşede defalarca bahsettiğim için ayrıntıya girmiyorum, “AB İlerleme Raporları”nda da AKP’nin reformist yıllarında Türkiye’nin nasıl övüldüğü, fakat mesela 2014 raporunda Türkiye hakkında yolsuzluklar, yolsuzluk soruşturmalarının engellenmesi, ifade hürriyeti gibi konularda sert eleştiriler var.
DEĞİŞEN DİL
İktidarın dilindeki değişimde de aynı grafiği görüyoruz; yükselen ve inen...
“AB kriterleri, tam üyelik perspektifi, uyum reformları” gibi kavramları kaç yıldır iktidarın ağzından duymuyoruz. İktidarın başlangıçtaki yumuşak, müzakereci, sıcak üslubunun yerini son yıllarda öfke dili aldı, “haddini bildirme” söylemi egemen oldu.
İktidarın bu psikolojisi, medyada “eli kalemli Yakup Cemil’ler”, Bülent Arınç’ın deyimiyle “şeref ve haysiyet celladı, kan damlayan kalemler”, tetikçiler yarattı.
Militanları gazete baskınları yaptılar.
Çıkarılan “yapboz kanunları” ile yargı siyasal baskı altına alındı. Türkiye bir süredir “iktidarın siyasi söylemine göre yazılan iddianameler” dönemini yaşıyor!
Adeta bir sarmal var: İktidar, diliyle ve baskılarıyla tepkileri körüklüyor, tepkileri kontrol altına almak için de dilini büsbütün sertleştirip baskıları artırıyor.
Bunun bir çıkmaz sokak olduğu kesindir. AKP başlangıç haline dönmelidir.
Son dakika notu: AKP’nin milletvekili aday listesi, MKYK gibi değil. Davutoğlu’nun belirgin etkisi görülüyor. Saray’ı şu veya bu ölçüde dengelemiş. Bu, parlamenter sistemin düzgün işleyişi açısından olumlu bir gelişme.
Paylaş