Paylaş
Bazı TV’ler, yetkilerini sayarken“Fransa’da Cumhurbaşkanı HSYK’nın da başkanıdır” diye haber yaptı; bu yanlış.
Fransa’da 1958’de ağır kriz içinde dağılan siyasi sistemi toparlamak için General De Gaulle’ün hazırladığı yarı başkanlık anayasasında, evet, cumhurbaşkanı HSYK’nın da başkanıydı. Adalet bakanı da “HSYK başkan yardımcısı”ydı.
Fakat 2008 yılında bu değiştirildi, cumhurbaşkanı ve adalet bakanı HSYK’dan çıkarıldı. Bağımsız yargıtay başkanı aynı zamanda HSYK başkanı oldu, yargıtay başsavcısı da HSYK’nın başkan yardımcısı.
Dünyadaki gidiş bu yönde. Peki bizde?
Halbuki AK Parti’nin Meclis’e sunduğu anayasa taslağında “başkan”a ve partisine yargı yönetimi üzerinde çok geniş yetkiler veriliyor. 2014’te çıkarılan “yapboz kanunları” ile de HSYK adalet bakanının emrinde bir kurum haline getirilmiş, birçok maddesini Anayasa Mahkemesi iptal etmişti.
Yargıyı siyasetin denetimi altına alma niyeti belli; kuvvetler ayrılığına inanan bir hukukçu bunu savunamaz. Kuvvetler ayrılığı, sistemin adından önemlidir.
KURALLAR VE KURUMLAR
Geçen hafta Uluslararası Antalya Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde bir konferans verdim. “Türkiye’nin Hukuk Serüveni” adlı kitabımı okuyan öğrenciler davet etmişti.
Baştan bir şart koştum; siyasi konulara ve sistem tartışmasına girmem.
Çünkü hukuk öğrencisi hukuku siyasetten üstün tutmalı, sistemleri araştırarak öğrenmelidir.
Fakat konuşmamda kuvvetler ayrılığı ilkesinin önemini ve tarihi gelişimini ayrıntılı olarak anlattım.
Bir soruyla başladım:
“Niye Peygamberimizden 20 sene sonra Müslümanlar siyasi kavgalarla kanlı içsavaşlara sürüklendiler?”
Çünkü o çağda hiçbir toplumda siyasi ihtilafları düzenleyen ayrıntılı kurallar ve güçlü kurumlar yoktu...
Bu örnekle, “kurallar ve kurumlar”ın önemini vurguladım. Hukukun da asli konusu budur.
Bütün tarihte devlet düzeni mutlak hükümdarlık kurumuyla sağlandı. En gelişmişi Osmanlı’dır. 16. yüzyılda Fransız Jean Bodin, feodal anarşi içindeki Avrupa’da Kanuni Süleyman yönetiminin örnek alınmasını istemişti.
TANZİMAT’IN ÖNEMİ
Ticaret ve bilim devrimi sayesinde Avrupa 18. yüzyılda çok öne geçmiş, çok güçlendi. Osmanlı binası sarsılıyordu.
Medrese, ihtiyaç duyulan kuralları ve kurumları ortaya koyamadı. Tanzimat devrinde Büyük Cevdet Paşa’nın öncülüğünde kanunlaştırma hareketleri başladı. Yeni “kurallar” getirildi, Danıştay, Yargıtay, Sayıştay, seküler nizamiye mahkemeleri, modern hukuk mektebi gibi modern “kurumlar” oluşturuldu.
Ardından padişahın yetkilerini daraltmak için kuvvetler ayrılığını benimseyen Meşrutiyet, sonra Tek Parti devrinde kuvvetler birliği dönemleri...
Çağımızda “hukuk devleti” olmanın önşartı, kuvvetler ayrılığıdır; kurumların da fermanla değil, “rasyonel hukuki kurallar”a göre çalışmasıdır...
HUKUKÇU KALİTESİ
Konuşmamın sonunda dinleyiciler “hukuk öğrencisi” olmaya yakışır sorular sordular.
Öğrencilerin kalitesini beğendim. “Ders kitabıyla yetinmeyin, mutlaka değişik görüşlerle yazılmış farklı kitaplar okuyun” diye tavsiyede bulundum.
Rektör Prof. Dr. Cihat Göktepe, araştırmalarından tanıdığım yetkin bir yakın tarih uzmanı. Hukuk Dekanı Savaş Bozbel, anayasa hukukçusu Sezgin Seymen Çebi, iletişim hukukçusu Halit Yılmaz gibi değerli öğretim üyeleriyle tanıştım, bana kitaplarını armağan ettiler.
Doç. Dr. Halit Yılmaz’ın 2009 tarihli “Türkiye’nin Yargı Bağımsızlığına İlişkin Sorunları” adlı çok değerli bir kitabı var. Şimdi 2015’e kadar olan dönem üzerinde çalışıyor; yayınlanmasını dört gözle bekliyorum.
Paylaş