Güç bozar

AKP’nin iktidarda güç zehirlenmesi hastalığına yakalandığını söyleyenlerden biri Başbakan Prof. Ahmet Davutoğlu’dur.

Haberin Devamı

Fakat önce, iktidar devlet gücünü kullanarak Anayasa’yı nasıl dolandı, ona bakalım. 

Anayasa’nın özgürlüklerle ilgili birçok maddesi var. Ben sadece birini buraya alıyorum:
Madde 30– Kanuna uygun şekilde basın işletmesi olarak kurulan basımevi ve eklentileri ile basın araçları, suç aleti olduğu gerekçesiyle zapt ve müsadere edilemez veya işletilmekten alıkonulamaz.
Bu madde nasıl dolanılır? Hukukçularımız iktidara bunun yolunu gösterdiler: Kayyum tayin ettirirsiniz, kayyumlar yandaşlarınızdan seçilir, gazete ve TV şirketlerini kayyumlar “zapt ederler, işletilmekten alıkoyarlar!”
Evet, “güç” dengesiz ve denetimsiz olursa, “güç bozar, mutlak güç mutlaka bozar” kanunu daha kolay gerçekleşiyor.

 

NİYE KAYYUM?

 

Haberin Devamı

Yayın organlarında savcının defalarca girişimde bulunduğu şekilde suç işleniyorsa, ki ben buna inanmıyorum, o vakit “kayyum tayini” değil, CMK 128. maddeye göre “el koyma” işlemi yapılabilirdi.
Niye bunu yapmadılar?
Çünkü bunun için hem çeşitli kurumlardan yazılı görüş almak gerekecekti hem kararı ağır ceza mahkemesindeki üç yargıcın oybirliğiyle alınması gerekecekti!
17 ve 25 Aralık soruşturmalarının önünü kesmek için böyle zorlaştırmışlardı.
Koza-İpek kuruluşlarına el koymak için kurumlardan yazılı görüş alınması zordu ve zaman alırdı. Seçimlere dört gün kalmıştı... Daha önemlisi, yargı üzerindeki ağır baskıya rağmen, “oybirliğiyle” karar verecek bir ağır ceza mahkemesi bulamazlardı.
Kestirmeden “kayyum” formülüyle dolandılar Anayasa’yı.

 

BAŞBAKAN’IN SÖZLERİ

 

Başbakan’la bir yerde tesadüfen karşılaşırsam sormak isterim: Kayyum atanmasının sebebi para trafiği ise, TV ve gazeteler neden susturuldu?! Kayyumlar niye AKP’li?! Bu işlemlerin 2014 tarihli “yapboz kanunları”na dayanarak yapılmasına bir akademisyen olarak ne dersiniz?
Elbette biliyorum, hiyerarşinin tepesinde Cumhurbaşkanı var.
Benim Başbakan’a sormamın sebebi onun akademisyen olması, konuşmalarında hukuk, hatta kuvvetler ayrılığı vurgusu yapması ve bilhassa “güç zehirlenmesi”nden kendisinin de yakınmasıdır.
Muhafazakâr STK’larla Dolmabahçe’de yaptığı toplantıda, “Güç zehirlenmesi yaşadık, kibirlendik” diye yakındığını TİYEMDER Başkanı Selahattin Yazıcı TV’de anlatmıştı. (10 Haziran)
Önceki gün gençlerle yaptığı Kocatepe buluşmasında “Güç zehirlenmesine kapılmayın, ahlakla bezenmemiş siyasetten daha tehlikelisi yoktur” diyerek çok doğru uyarılar yapmış. İyi de...

 

Haberin Devamı

OTORİTER GÜÇ

 

Fakat Başbakan’ın yanına alıp sağ tarafına oturttuğu Abdurrahim Boynukalın genç yaşta bir güç zehirlenmesi örneğidir. Hürriyet’e yapılan zorbaca saldırı eyleminin başında o vardı. Sonra da eylemi savundu, “dokunduk, dokunacağız” diyerek.
Yine partisinden ‘imtiyazlı’ bir vekilin, Koza baskınının ardından “Muhalif medyadan da hesap soracağız!” diye efelenmesi...
Bunlar iktidarda olmaktan gelen güç zehirlenmesinin mükemmel örnekleridir.
Ölçüsüz, denetimsiz ve dengesiz güç otoriterleşiyor ve kolayca zehirliyor. Dini değerleri de araçsallaştırıyor, içeriğini boşaltıyor maalesef. Diyanetin anket çalışması da bunu gösterdi.
Siyasi baskı, adaletin “yürütmeyle uyumlu” hale getirilmesi, manevi değerlerde erozyon, tehlikeli boyutlardaki kutuplaşma...
Cumhuriyet’in 92. yılında, bunca demokratik tecrübeden sonra, son birkaç yılda yargıyı bile “uyumlu” hale getiren bir otoriterleşmeyle karşılaşmamız çok hazin. Fakat 21. yüzyıldayız, böyle devam edemez.

Yazarın Tüm Yazıları