Paylaş
Siyasi tavrımıza göre hemen benziyor veya benzemiyor diyebiliriz.Varlık Fonu hakkında gazete ve TV’lerden bugünlerde birtakım bilgiler edinmişizdir. Fakat mukayese yapmak için Düyun-u Umumiye, yani Osmanlı’daki Kamu Borçları İdaresi hakkında da bir şeyler bilmek gerekmez mi?
Kaldı ki, son iki asırlık çağdaşlaşma tarihimizin niteliğini anlamada en önemli anahtarlardan biri Düyun-u Umumiye’dir.
OSMANLI BORÇLARI
Osmanlı’da parasal istikrarsızlık 16. yüzyılda başladı. Tanzimat devrinde yüzde 12’ye varan çok yüksek faizlerle Avrupa’ya borçlanıldı.
Cevdet Paşa’nın yazdığı gibi yeni ekonomiyi bilenler yoktu. Osmanlı’da resmi finansman kurumları olmadığı için, geri ödeme riski de faizleri de yüksekti.
Sultan Aziz’in İngiltere ile rekabet edecek donanma kurma hırsı borçlanmanın önemli kalemlerinden biriydi.
1875 yılında Osmanlı devletinin tüm gelirleri 18 milyon sterlindi. Yılda 11 milyon sterlin faiz ve taksit ödüyordu; toplam 200 milyon sterlin olan borçları için!
1877-1878 (Plevne) Savaşı’nda Rus ordusu Yeşilköy’e kadar geldi.
Zaten ekonomik krizde olan Osmanlı bütün Tuna vilayetini kaybetti, yüzbinlerce göçmen İstanbul’a yığıldı. Üstelik Osmanlı’ya ağır bir savaş tazminatı da yüklendi.
Devlet iflas etmişti; borçların faizlerini bile ödeyemiyordu.
II. Abdülhamid 1881 yılında Düyun-u Umumiye (kamu borçları) idaresini kurdu.
VERGİYİ YABANCILAR TOPLUYOR
Abdülhamid, borçlara karşı bir tür teminat ya da rehin olarak tütün, tuz, içki gibi önemli vergi kalemlerini Düyun-u Umumiye’nin yönetimine verdi.
Avrupalı alacaklıları temsilen Düyun-u Umumiye’nin yöneticileri yabancılardı.
Devlet vergi toplama hakkını böyle yabancı yönetiminde bir kuruma devretmekle mali istiklalini büyük çapta kaybetmişti. Fakat borçlara teminat gösterildiği için, faizler de yüzde 4-5 civarına inmiş, Osmanlı ekonomisi biraz nefes alabilmişti.
Diğer taraftan, Düyun-u Umumiye modern metotlarla vergide etkinlik ve verimlilik sağlamıştı. Modern maliye bilgisinden ve teşkilatından yoksun olan Osmanlı kendi vergi kurumlarıyla bunu yapamamıştı.
Osmanlı maliyesinin modernleşmesi İttihatçılar zamanında Cavit Bey tarafından başarılacaktır; olabildiği kadar tabii. Cumhuriyet bu maliyeyi devralacaktır.
Bu konularda Şevket Pamuk, Zafer Toprak, Haydar Kazgan, Ahmet Güner Sayar hocalarımızın kitaplarını tavsiye ederim.
FON NASIL ÇALIŞACAK?
Varlık Fonu yabancıların yönetiminde değildir, devlet vergi toplama yetkisini de kimseye devretmiyor. Bu bakımdan Düyun-u Umumiye’ye benzetilmesi yanlıştır.
Fakat iktisatçıların yazdığı gibi, ucuz finansman sağlamak gibi bir amaç da güdülecektir, bu yönüyle dolaylı bir benzerlik görülebilir. Hukuken de egemenlik bakımından da bunun sakıncası yoktur.
TL bu kadar değer kaybederken ucuz finansman temin edilebilirse bu iyidir.
Benim endişelerim başka açılardan: Varlık Fonu herkeste güven duygusu yaratacak “profesyonel” kadrolarca değil de “yandaş”larca ve siyasi mülahazalarla yönetilirse başarı zordur.
İkinci endişem hukukla ilgilidir: İktidar 2010 gibi bir tarihten beri siyasi gücü her şeyin üstünde görüyor. Uluslararası indekslerde daha önce yükselen göstergelerimiz son 5-6 yılda iniyor.
Kanunla kurulan Varlık Fonu’yla ilgili ek düzenleme 684 sayılı OHAL Kararnamesi’yle yapıldı. Varlık Fonu’nun darbe ve terörle ne ilgisi var?!
Hukuka güveni sarsan böyle örnekler çoktur.
Unutmayalım, kamu yönetiminde başarı, kurumların siyasi güdülerle değil, “hukuki rasyonel” zihniyetle çalışmalarına bağlıdır.
Paylaş