Paylaş
Evet neden yazmıyorum?
Deniz Feneri savcılarının görevden alınması ve yargılanması, hukuken çok önemli bir olaydır. Haklarındaki davanın Yargıtay’da beraatle sonuçlanması daha da önemlidir. Çünkü bu dava için hükümetin yargıya baskı yaptığı yolunda bir kesimde şüpheler var. Beraat kararı, en azından, Yargıtay’ın bu davada bağımsız ve tarafsız davrandığının bir kanıtıdır.
Fakat savcılar hakkındaki iddianame ve hükümle birlikte Yargıtay’ın beraat kararını okumadan değerlendirme yapmayı bir hukukçu olarak kendime yakıştıramam. Yargıtay’ın gerekçe kararı açıklandığında yazabilirim ancak.
Hukuka duyarlı olmak bunu gerektirir.
Bugün ‘tarihi miras’ duyarlılığı üzerine yazmak istiyorum.
Çamlıca camisi
ÇAMLICA için benimsenen cami projesinde mimari açıdan benim söyleyebileceğim bir şey olamaz, mimar değilim. Ancak çevre ve tarih duyarlılığıyla şunları söyleyebilirim: “Birinciliğe layık” bir proje bulunamadığına göre neden “ikinci” derecede bir projeyle, Çamlıca gibi nadide bir yerde, böylesine kocaman bir cami inşa edilecek?
Daha önce de yazmıştım; İstanbul’un kişiliğini belirleyen, selatin camileridir. Selatin camilerinin büyüklüğüyle yarışan bir camiyi betonarme olarak Çamlıca’ya kondurmayı, ben kendi tarihi miras anlayışıma ters buluyorum.
İstanbul’da bütün camiler, selatin camilerinin yanında mutlaka “müeddep” ve “mütevazı” olmalıdır. Mutlaka Sinan’ın, Sedefkâr Mehmet ve Dalgıç Ahmet Ağa’ların gerisinde durmalıydı. Modern teknolojinin imkânlarıyla Çamlıca’ya kondurulacak kocaman bir betonarme cami binasını ben ‘dünyevi’ buluyorum. Bu büyüklük yarışından hazzetmiyorum. Mütevazı, zarif bir proje daha ‘halisane’ olmaz mıydı?!
Haliç’te yapılmakta olan köprünün, o taraflardan bakıldığında Süleymaniye’yi gölgeleyecek olması içimi eziyor. UNESCO da bunu sakıncalı buluyor. Trafik için zorunlu olan bu köprü, başka türlü yapılamaz mıydı, daha pahalıya mal olsa bile?
Süleymaniye silueti daha değerlidir.
Taksim projesi
TARİHİ mirasa olan hürmetim beni, Taksim’de yıkılmış olan Osmanlı kışlasının aslına uygun inşa edilmesine sempatiyle bakmaya götürüyor. Eski fotoğraflarını gördüğümde ‘Niye yıkmışlar’ diye esef ederdim. Evet, tarihi yapı aynen gelmiş olmayacak, ama silueti gelecek... Üstelik kışla olarak kullanılmayacak.
Taksim’in yayalaştırılmasına uygun bir kullanımı olacak.
Trafiğin yer altına alınarak Taksim’in gerçek bir “alan” haline getirilmesini de doğru buluyorum.
Projeyi destekleyen mimarlar var, karşı çıkanlar var. Benimki mimarlık görüşü değil. Tarihe saygım ve yayalaştırılmış bir Taksim’in daha güzel olacağını düşünerek projeye sempatiyle bakıyorum.
Selanik nasıl ‘satıldı’?
TARİHÇİ Richard Hall, “Osmanlılar Selanik’i ucuza sattılar” diye yazar. Selanik’teki kumandan Hasan Tahsin Paşa, tek kurşun sıkmadan, elindeki
26 bin askerle, 26 bin kişilik Yunan ordusuna Selanik’i teslim etmişti de ondan... “Sattı” derken para falan almış değildi. Öyleyse neden teslim etmişti?...
Birçok Balkan şehirlerini böyle ‘teslim’ etmiştik... Bu akşam CNN Türk’te Saat 20.00’de “Rumeli’ye Elveda” belgeselinde Selanik’in hazin hikâyesini izleyeceğiz. Pazar günü 11.00’de tekrarı var.
Paylaş