Paylaş
Bence daha önemlisi, Gül’ün Ortadoğu kültürüne yönelttiği eleştiri ve uyarılarıdır.
Ortadoğu’da her ‘istenmeyen’ gelişmenin ardında “Siyonizm”in veya “emperyalizm”in bulunduğu iddiası, sağda da solda da yaygındır. Milli Görüş’ün temel bakış açısı buydu. Seyyid Kutup gibi İslamcılar da laik Arap milliyetçileri de bu görüşteydi. Bizde ABD’nin Türkiye’yi laiklikten uzaklaştırmak istediğini, “Ilımlı İslam” kavramının amacının bu olduğunu zanneden ulusalcılar az değildir.
Süper güç olarak ABD’yi eleştirmek başka şeydir, her taşın altında “emperyalizm, Siyonizm” görmek başka şey.
Ortadoğu’da değişim
Gül, Ortadoğu gelişmelerini anlatırken, bir iletişim devrimi olan küreselleşmenin “toplumların siyasi, ekonomik, sosyolojik, kültürel kimyasını değiştirdiğini”, artık hiçbir toplumun demirperdeye alınamayacağını belirtiyor. ‘Arap Baharı’nın bundan kaynaklandığını anlatıyor.
Öyle ya, emperyalizm mesela en çok Nâsır’la ve Baas’la kavgalıydı; niye onlara karşı kitleleri ayaklandırmadı da müttefiki olan Mübarek’e ve Bin Ali’ye karşı ayaklandırdı?!
Hayır, kitlelerin ayaklanmasının sebebi, toplumların artık diktatörlüklere tahammül edemeyecek kadar bir farkındalık düzeyine ulaşmalarıdır. Onun için demokrasi istiyorlar.
Nitekim Cumhurbaşkanı Gül, “Ortadoğu’daki hareketlerin ardında illa bir ideolojik saik ve yabancı parmağı aramak biraz zoraki bir tahlil olacaktır” diyor. “Bu hareketlerin baskın bir ideolojiden ve belirgin bir dış manipülasyondan uzak olduğunu” vurguluyor. Böyle iç toplumsal dinamiklerden kaynaklandığı için demokrasinin yerleşmesi bakımından “umut verici” görüyor.
Eski sol, eski İslamcılık
Ortadoğu kültürünün laik devrimcisi de radikal İslamcısı da otoriterdir. ‘Eski sol’ diktatörler Nâsır ve Esat da eski İslamcı teorisyenler Hasan el Benna ve Seyyid Kutup da demokrasiden uzaktı.
Halbuki, Gül’ün belirttiği gibi, Ortadoğu toplumlarının geleceği için artık “cinsiyet eşitliği, gelişmiş demokrasi, İslam’ın demokrasiyle uyumluluğu, söz, basın ve örgütlenme özgürlüğü” gibi değerler olmazsa olmazdır.
Arap Baharı’nda seçimlerden bazı otoriter eğilimler çıkabilir ama artık kalıcı olamazlar.
Cumhurbaşkanı Gül konuşmasında, İslam’ın demokrasiyle uyuşmayacağını söyleyen “siyasi oryantalistleri” eleştiriyor; bunlar bilhassa Amerikalı Neo-Con’lardır... Fakat Ortadoğu kültürü açısından daha önemlisi, Gül’ün “Biz başka bir kültüre aidiz” diyerek demokratik değerleri dışlayanları eleştirmesidir. Hem laik Arap milliyetçisi diktatörlerin, hem Seyyid Kutup gibi radikal İslamcıların tezi buydu! Gül bu tezi savunanların “halklarını insan haklarından, demokrasiden ve cinsiyet eşitliğinden mahrum bırakan kültürel rölativistler” olduğunu belirtiyor.
Gül’ün diğer önemli bir vurgusu da “Yükselen Asya”ya dikkat çekmesidir. Yükselen Asya ile Batı arasında Türkiye, Huntington’un deyimiyle, “yırtılmış” bir ülke olmaması, bölgesel lider haline gelmesine bağlıdır. Bunu da demokratik değerler belirleyecek. Bu vizyonu kaybetmeyelim.
Paylaş