Bilmek ve sanmak

KÖŞE yazılarımız için okurların yazdığı yorum ve eleştirilere biraz da ‘anket’ gibi bakıyorum.

Haberin Devamı

Okur kitlesinin ‘düşünme biçimi’ndeki çeşitliliği, derinliği ve yüzeyselliği anlamaya çalışıyorum.

Zihniyet Sorunu’ başlıklı dünkü yazıma gelen yorumlardan biri şöyleydi:
“Emperyalizm’in mantığı cahil ve kültürsüzlüğü sömürmeye dayanır...”
Bu büyük söz bir “bilgi” mi, yoksa, bilgi değeri olmayan genel geçer bir laf, en fazla bir “sanı” ya da “zan” mı?
Bu cümleyi yazan şahsın, emperyalizm hakkında hangi akademik araştırmaları okuyarak böyle bir hükme vardığını bilmiyorum.

 

EMPERYALİZM NE İSTER?

 

Çağımızda “emperyalizm”, gelişmiş ülkelerle az gelişmiş ülkeler arasında ikincisinin aleyhine işleyen “ticaret hadleri” ise, “emperyalist” ülkeler hangi ürünleri satarak “sömürü” yapıyorlar?
Elektronik, optik, bilişim, yazılım...
Cahil bir topluma emperyalizm bunların hangisi satabilir?! Ya da yeterince satabilir mi?!
Evet, 19. yüzyılda durum farklıydı. O zaman “sömürgecilik” ülkeleri işgal ediyor, yönetimlerine el koyuyor, bu yolla ucuz emek ve hammadde tekeli kurarak sömürü yapıyordu. Bunun için kitlelerin cahil ve itaatkâr köylüler olmasını tercih ederdi.
20. yüzyılda da bir ölçüde devam etti bu.
Çağımız ise tamamen farklıdır. Hatta “yabancı sermaye” emperyalizm değildir ama diyelim ki öyle, yatırım yaptığı ülkelerde kimleri çalıştırabilir? Tabii okumuşları!
Bir kesim tarafından emperyalizmin uluslararası kurumları gibi görülen IMF, Dünya Bankası, UNDP gibi kurum ve programlar cehaleti değil aksine okullaşmayı desteklemiyor mu?!
Değişen çağda, geçmiş çağların tanımlarıyla düşünmek bir zihin zaafı değil midir?

 

Haberin Devamı


DUYGU VE BİLGİ

 


Duygularımız hakkında hiçbir şey söylenemez. Şunu severim, bunu sevmem... Ondan hoşlanırım, öbüründen hazzetmem.
Fakat “bilgi” gerektiren konularda duygularımızı ve genel geçer lafları “bilgi” sanmak büyük bir zihniyet zaafıdır.
Bilmek başkadır, sanmak başka.
Karmaşık bir konuyla karşılaştığımızda “ben bu alanda ne biliyorum, hangi bilimsel araştırmaları okudum?” diye kendimize sormamız gerekir.
Duygularımızı bilgi sanmak bizi ak-kara körlüğüne götürür. İşte bu zihin huyumuz yüzünden çabuk ve sert kutuplaşıyoruz. Analitik gözle bakmamız gereken karmaşık konulara ya ak veya kara damgası basıyoruz.
Hele de siyasette “biz” hep iyiyiz, “onlar” hep kötü!

 

Haberin Devamı

PENCERELERİ AÇMAK

 

Adnan Menderes bu ülkede Anadolu insanını siyasette “özne” haline getirdi. Kalkınma yolunda büyük bir başarıya imza attı. Fakat iktidar süresi uzadıkça, bilhassa Celal Bayar’ın etkisiyle, otoriterleşme yoluna gitmesi büyük hata idi.
Bunu merhum hocamız Ali Fuat Başgil de zamanında yazmıştı.
Bu tarihi gerçeği görüp günümüz için dersler çıkarmak daha doğru olmaz mı?
İsmet İnönü’nün 1946’da demokrasi yolunu açması büyük bir karardı. Daha 1939’da bu yönde konuşmaları vardı, araya Cihan Harbi girdi. 1946-50 arasındaki konuşmalarında İnönü’nün Tek Parti devrine yönelik eleştirileri bile oldu.
Fakat 1950’lerin ortalarından itibaren yıkıcı bir muhalefet yaptığı ve “ihtilale yeşil ışık yaktığı” da bir gerçektir.
Bunu zamanında Metin Toker ağabeyimiz de yazmıştı.
Bu tarihi gerçeği görüp günümüz için dersler çıkarmak daha doğru olmaz mı?
Hayat gibi tarih de ak-kara değil, çok renklidir.
Demokrasi kültürü de bilim için zorunlu olan analitik zihniyet de bütün renkleri görme çabasıyla gelişir.
Bir konuda hemen ahkâm kesmek yerine o konudaki bilgimizin ne olduğunu kendimize sormalıyız. Zihnimizdeki kalıpları sarsarak farklı gerçeklere yeni pencereler açabilmeliyiz.

Yazarın Tüm Yazıları