Paylaş
Yargının içler acısı vaziyeti de bu vesileyle bir kere daha ortaya çıktı. İktidar bütün yayın organlarıyla MHP’nin iç sorunlarında aktif tavır aldı.
Yargı üzerindeki baskı iddiaları ayyuka çıktı.
Ankara Valisi, TOMA’ları gönderdi...
Tam bir sistem tıkanması... Fakat tıkanan parlamenter sistem değil, siyasi partiler sistemidir, yargıdır ve ataerkil kültürdür.
ÖNCE YARGI
Uyuşmazlıkların nihai hakemi olması gereken yargıya güvenilemiyorsa kavgalar bitmez. O noktadan itibaren artık toplumsal doku çürümeye başlar.
Yargı hakkında güvensizliğin daha fazla derinleşmemesi için Yargıtay’a kamuoyu önünde açıklama çağrısında bulunuyorum.
MHP’nin olağanüstü kongre dosyası “ivedi” olduğu halde neden ivedilikle karar verilmedi?
Madem “dosyanın ön incelemesi tamamlanmış” ve madem “davacı tarafın, dosyanın öne alınması talebi incelenmiş”ti... Daha inceleyecek ne kalmıştı ki karar verilmesi ve açıklanması gecikti?
Yargıtay’ın ilgili dairesi tatminkâr bir açıklama yapmazsa, bu konudaki kuşkular zihinlere yerleşecektir.
LİDER, DOKTRİN, TEŞKİLAT
Ben MHP’deyken parti üst yönetiminde değil fakat tabanda “lider, doktrin, teşkilat” sloganı çok yaygındı. Benim o zaman da bunu benimsemediğimi birlikte çalıştığımız arkadaşlar bilir; Kemal Zeybek ve Yaşar Okuyan gibi.
Elbette her siyasi hareketin lideri, dünya görüşü ve örgütü olur. Fakat bunu bir kült, bir tabu haline getirince normal demokratik usullerle işleyen bir parti değil, aşırı hiyerarşik bir yapı ortaya çıkıyor. Teşkilatı da adayları da liderler tayin ediyor.
Bu katı yapıda parti içi demokrasi, parti içi denetim, parti içi fikir zenginliği olmuyor.
Siyasi hayatımızda kavgaların çok sert olmasının önemli sebeplerinden biri budur.
LİDER KÜLTÜ
Tek Parti devrindeki yayınları okuyun. Mesela Prof. Vasfi Raşid Sevig’in 1938 tarihli “Türkiye Cumhuriyeti Esas Teşkilat Hukuku” adlı kitabı, anayasa hukukunu bile “Şefin üstünlüğü” ilkesine dayandırıyordu.
Bugün daha çok sağ partilerimizde bu “lider kültü” hâkimdir. AKP ve MHP’de açıkça görülüyor bu.
Fakat unutmayalım, Deniz Baykal liderliğindeki CHP’nin de tüzüğünde genel başkana karşı adaylık son derece zor şartlara bağlanmıştı. CHP’nin Temmuz 2004 kurultayı şehir dışında yapılmış ve muhalif delegelerle izleyiciler jandarma gücüyle engellenmişti.
Dün MHP’li muhalifleri TOMA’ların engellemesini TV’de izlerken bunu düşündüm. Dünya görüşü farklı partiler fakat benzer pratikler!
AKP’de Reis’in onayı olmadan yaprak kıpırdar mı?
Hepimiz aynı ataerkil ve hiyerarşik kültürün çeşitli dilimleriyiz; “bağımsız birey” bilinci henüz yaygın bir kültür haline gelmedi.
DEMOKRASİ DEYİNCE
Yakın tarihte Avrupa demokrasilerinde en otoriter lider kimdi? Demir Leydi Margareth Thatcher’dı tabii... Fakat Muhafazakâr Parti’deki iç demokrasiyle gelmiş, yine iç demokrasiyle gönderilmişti.
MHP normal yollardan olağanüstü kurultayını yapsaydı, kazanan ve kaybeden kim olursa olsun, daha iyi olmaz mıydı? Bugün ‘MHP barajdan düşer mi’ endişesi var.
İki sonuca varmak istiyorum: Evvela, “Kim?” diye değil, “Nasıl?” diye düşünmeyi geliştirmeliyiz. Kişilere bağlanarak düşünmek yerine, öncelikle kurumları, kuralları, kaliteyi, liyakati, seviyeyi düşünmek... Sağcı-solcu falan olalım fakat bağımsız düşünebilelim.
İki, demokrasi deyince sadece sandığı ve hatta sadece özgürlükleri değil, partiler sistemini ve yerlerde sürünen yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı sorunlarını da düşünelim.
Paylaş