Paylaş
Bu açıklamalarıyla Arınç, bir zamanlar demokratik reformlara imza atan partisindeki otoriterleşme ve ‘tek adam’ hâkimiyetini ortaya koydu.
Hemen saldırıya geçen tetikçiler ve “kan damlayan kalemler” de aynı otoriterleşmenin mekanizmalarıdır.
“Koltuğu gitti, Arınç döküldü” imiş!
Halbuki Sayın Arınç “kuzu kuzu” davransaydı, partisinin genel başkanı ve başbakan olarak da atanabilirdi. Üstelik Davutoğlu ısrar ettiği halde Arınç kendisi adaylığı kabul etmedi; çekileceğini de bir yıl önce açıklamıştı üstelik. (28 Aralık 2014)
LİDER SULTASI
Bülent Arınç, hükümet üzerinde “cumhurbaşkanı vesayeti” olmaması gerektiğini söyleyen insandır. (28 aralık 2014)
“Montaj başkanlık sistemi olmaz” diyen insandır. (3 Nisan 2015)
Merkez Bankası bağımsızlığını savunan, yolsuzlukları eleştiren birkaç iktidar mensubundan biridir.
Erbakan’ın “lider sultası”na ilk bayrak açan üç kişiden biridir, öbürleri Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan...
Erdoğan o zaman Erbakan için şöyle diyordu:
“Artık antika saraylarına çekilip otursalar daha değerli olacaklar... Bizim liderler çekilmeyi bilmiyorlar, hırsları aşırı... Belki de koltuğu bırakırsam kimse kapımı çalmaz diye düşünüyorlar.” (Milliyet, 4 Ocak 2001)
AKP NEREDEN NEREYE?
Bu tecrübeyle, AK Parti’nin kuruluş program ve tüzüğüne liberal hükümler koymuşlardı.Bunlardan “3 dönem” kuralı “susmayanlar”ı tasfiye etmek için kullanıldı. Sadullah Ergin, Hüseyin Çelik, Nihat Ergün, Nimet Baş...
Babacan da tasfiye edildi fakat ekonomide mecbur oldukları için bin bir rica minnetle önerdikleri adaylığı kabul etti.
Parti tüzük ve programındaki diğer bütün demokratik kurallar çöp sepetindedir! Bu yüzden, yönetimdeki otoriterleşme, Davutoğlu’nun deyimleriyle “nepotizm ve kayırmacılık” ile iç içe geçti...
Bu gidişe Bülent Arınç gibi bir “vicdan insanı” elbette sessiz kalamazdı. Son iki yılı uyarı ve üslubunca yaptığı eleştirilerle doludur.
Keşke kötü gidişi görüp de susmakta olanlar Arınç gibi konuşsalardı, Türkiye bugün daha iyi bir yerde olabilirdi.
İSLAM TARİHİNDEN
Üçüncü Halife Hz. Osman’ın ilk 6 yılı iyi, son 6 yılı sorunludur.
Hz. Osman’ın kendi kabile ve akrabalarını kayırması, eleştirenleri susturmak istemesi gerilimin önemli sebeplerinden biridir. Bu konuda Murat Akarsu’nun, tamamen İslami kaynaklara dayalı olarak yazdığı “Kabile Bürokrasisi ve Hz. Osman” adlı değerli çalışmasını bilhassa İslamcılara tavsiye ederim.
İslami tevazu ve ahlakın en yüksek örneklerinden Ebu Zer...
Manevi mertebesi yüksek sahabilerden Ammar...
Ve İslam hukukunun ilk âlimlerinden Abdullah bin Mesud...
Halifenin bu tavırlarını eleştirdiler...
Bu yüzden dövüldüler, sövüldüler, sürüldüler!
Hz. Osman’ın sekreteri Mervan, bu mübarek zatlar için “Fitne çıkarıyorlar” diyordu! Halbuki fitneye yol açan, iktidarın bu hatalarıydı... Susturmak daha kötü sonuçlar verecekti.
GÜÇ BOZAR
Murat Akarsu, doktora tezi olan kitabında “İslam’da var olan muhalefet hakkının elden alınmış” olması ve “yöneticilerin art arda yapmış olduğu hatalar nedeniyle” kanlı olayların patlak verdiğini belirtiyor.
(s. 60, 283)
Bu olayların devamında Müslümanların birbirini öldürdüğü Cemel ve Sıffin savaşları vardır! Hâlâ yüreklerimizi yakan “Kerbela” vardır, zulmün sembolü Yezid vardır.
Hz. Osman zamanındaki gerilimi daha fazla büyümeden çözebilselerdi keşke, değil mi?
Bütün tarihler böyle olaylarla ve “keşke”lerle doludur. Modern zamanlarda liberaller tarihlerdeki bu acı tecrübeleri şöyle özetlediler:
“Güç bozar, mutlak güç mutlaka bozar!”
Onun için eleştiri özgürlüğü, denetim ve denge, kuvvetler ayrılığı gibi ilkeler, parti içi demokrasi gibi kurumlar gelişti.
Bu açılardan AKP ne durumda?
Vicdanını kaybetmemiş AKP’liler, Bülent Arınç’ın uyarılarına değer vermelidir.
Osmanlı’nın bozulma döneminde yeniçerilerin sloganı “Söyletmen, vurun!” değil miydi?
Paylaş