Paylaş
Cemil Çiçek, Ahmet İyimaya ve Abdülhamit Gül. Üçü de hukukçu, ben ilk ikisini yakından tanıyorum.
Cemil Çiçek, Turgut Özal mektebindendir. Geçen dönemde TBMM Başkanı olarak anayasa çalışmalarında ciddi bir bilgi ve tecrübe birikimi kazandığı gibi Adalet Bakanı olduğu dönemde de AB uyum yasalarının yapılmasında önemli bir rol üstlenmişti.
Şimdi niye benzer bir yetkili görev değil de sonucu belirsiz bir komisyon üyeliği?!
Ahmet İyimaya da ‘merkez sağ’dan gelmektedir. Kitapları olan iyi bir hukukçudur. Uzun süre Anayasa Komisyonu başkanlığı yaptı. İktidarın yetkili makamlarına baktığımda ‘Niye yok?’ diye sorduğum saygın hukukçulardan biridir İyimaya da.
İYİMSER DEĞİLİM AMA
Komisyon için sonucu belirsiz diyorum çünkü bu defa da yeni bir anayasa yapılabileceği konusunda maalesef çok iyimser değilim. Zira geçen döneme göre kutuplaşma keskinleşti. İktidar başkanlık sisteminde daha ısrarlı, hatta Cumhurbaşkanı bunun için kampanyaya hazırlanıyor.
Kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı gibi ilkeleri ise Başbakan’dan başka vurgulayan da yok iktidarda.
Muhalefet ise geçen dönemden daha tepkili.
Nasıl uzlaşacaklar?!
Yine de Çiçek ve İyimaya’nın Komisyon’a üye olmalarını olumlu buluyorum. Başkanlık sistemini savunurken kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığını da savunacaklardır.
Halbuki AK Parti’nin geçen dönemde Komisyon’a sunduğu taslakta yargı yönetimi, hatta Yargıtay gibi yüksek yargı kurulları bile Başkan’ın ve partisinin eline teslim ediliyordu!
Bu defa Çiçek ve İyimaya’dan böyle şeyler beklenmez.
Yeni bir anayasanın tamamında uzlaşma olmasa bile kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı konusunda partiler yakınlaşırsa, bu da hukuk kültürümüze ciddi bir katkı olur.
FRANSA NASIL YAPTI?
Yeni bir anayasa yapma konusunda Fransız tecrübesi önemlidir. Dağılmış parlamenter sistemi toplamak için De Gaulle liderliğinde 1958’de yeni anayasayla yarı başkanlık sistemine geçtiler.
De Gaulle, katılımı baştan reddeden Komünist Parti hariç bütün partilerin katılımını sağladı; onlarla çatışmaktan uzak durdu. Müzakereleri saygın Adalet Bakanı büyük hukukçu Michel Debre yürüttü. Dört konuda baştan muhalefete teminat verdiler: Halk hâkimiyeti, kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, hükümetin Meclis’e karşı sorumluluğu.
Fransız devriminin adeta karargâhı olan “Meclis” geleneği böyle sürdürülecekti.
Endişeler dağıldı, 1 Haziran’da çalışmalar başladı... Yüzde 87 katılımlı referandumda yüzde 79 oyla anayasa kabul edildi. Yeni anayasa 4 Ekim 1958’de yürürlüğe girdi; Fransa içsavaştan kurtuldu.
BAĞIMSIZ HSYK
Fransız anayasasına göre “hükümet milli politikayı belirler ve yürütür.”
Sarkozy bunu “Cumhurbaşkanı milli politikayı belirler ve yürütür” şeklinde değiştirmek isteyince büyük tepki doğdu. “Milli Meclis”in Fransız devrimindeki üstün yerinin bilincinde olan Fransa bu öneriyi kabul etmedi, Sarkozy geri adım attı.
Bizde Milli Mücadele ve Cumhuriyet’in kuruluşunda “Türkiye Büyük Millet Meclisi”nin üstün yerini hatırlatmaya gerek var mı?
Başkanlık sistemine geçerek Meclis’in denetim yetkisini kısıtlamak kabul edilebilir mi?
Yargı bağımsızlığına gelince, 1958 Fransız Anayasası’nda, Cumhurbaşkanı HSYK’nın başkanıydı, Adalet Bakanı ve Müsteşarı HSYK’nın üyesiydi. 2008’de buna son verdiler. HSYK tamamen yargısal bir kurul oldu.
Demek ki kalıcı bir anayasada kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı fevkalade önemli iki temel ilkedir. Bunlar sağlanırsa genel uzlaşma da kolaylaşabilir.
Paylaş