Serbest dediğim, ev hapsi ve yurtdışına çıkış yasağının kaldırılması...
Bu da nereden çıktı?
Önceki gün Merkez Bankası’nın kararlarına rağmen tırmanmaya devam eden dolar dün sabah saat 09.00’dan itibaren inmeye başlamıştı. İşten anlayanlara sordum, Brunson’ın serbest bırakılması beklentisi var piyasalarda dediler.
NEREDEN ÇIKTI BU?
Washington Büyükelçimiz Serdar Kılıç Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’la görüşmüştü. Yapılan resmi açıklamada “Türkiye’de tutukluluğu devam eden Papaz Andrew Brunson’ı ve Türk-Amerikan ilişkilerinin son durumunu ele aldılar” deniliyordu.
Saat 11.00 gibi Brunson’ın avukatı İsmail Cem Halavurt Brunson’ın serbest bırakılması için dilekçe verdi.
Öğleden sonra ABD Maslahatgüzarı Jeffrey M. Hovenier İzmir’e gitti, rahip Brunson’ı evinde ziyaret etti. Bir tahliye süreci değilse bu trafiğin anlamı neydi? İşte piyasalar bu sebeple beklentiye girmişti.
‘BİRİLERİ İÇİN DEĞİL’
Bu dedikodu etkili olsaydı finans sektöründe ciddi tahribat yaşanabilirdi.
Aksine, yastık altında, sandıkta, çıkında muhafaza edilen paranın, dövizin ve altının mutlaka bankalara konulması, böylece finans sektörünün daha da güçlenmesi gereken bir dönemdeyiz.
FİNANS SİSTEMİ SAĞLAM
Bu dedikodu hain odakların sinsi bir planı mıydı?
İktisadi olayları iktisadi sebeplerle izah etmek gerekir: Bu dedikodu TL’deki aşırı erimenin yarattığı güvensizlikle ilgili bir vehimdi. Çok şükür etkili olmadan yalanlandı, mevduat sahiplerine en yüksek makamdan teminat verildi.
Değil bir hasar, finans sektörümüz 2001 reformundan beri sahip olduğu sağlamlığı güçlenerek sürdürüyor.
Bu olay iktisadi davranışlarda “güven” faktörüne bir örnektir.
Hele de sıkıntılı dönemlerde ekonomi yönetimlerine, kararlarda iktisadi rasyonalizmin esas alınacağına, Merkez Bankası’nın bağımsızlığına güven, her zamandan daha önemlidir.
Ünlü tarihçi ve gazeteci Arnold Toynbee’nin torunu olan Bayan Polly Toynbee 23 Mayıs 1988 günü Londra’da Trump’la yaptığı mülakatı The Guardian’da yayımlamıştı.
Trump 41 yaşındaydı, “İş Yapma Sanatı” adlı kitabının tanıtımı için Londra’daydı.
Polly Toynbee onu “kibir, güç açlığı, hırs, cazibe” gibi kelimelerle tanımlıyor; “Dünyaya hükmetmeden rahata eremeyecek biri” diye yazıyordu.
Trump’un Marble Collegiate kilisesine devam ettiğini de belirtiyordu.
Karşısında böyle bir adamı bulunca Amerika başkanı olmayı düşünüp düşünmediğini sormuştu. 41 Yaşındaki Trump’ın cevabı aynen şöyleydi:
“Başkan olmak istersem, başkan olurum!”
Otuz yıl sonra Trump 70 yaşında Başkan olduğunda, Bayan Toynbee, şöyle yazacaktı:
“Trump başkanlık hayalini bana otuz yıl önce açıklamıştı, şimdi kâbus başlıyor.”
Dövizdeki hızlı tırmanmanın esas sebebi Türkiye’nin cari işlem açığı ve dış borç stokudur. Nitekim Brunson olayı bu kadar kızışmadan önce de Türkiye “kırılgan ekonomiler” arasında sayılıyordu.
ABD ile güvenlik ve savunma konularında yaşanan sorunlara bir de Brunson olayı eklenince Türkiye’nin döviz sağlamasında ilave zorluklar olabileceği endişesi dövizdeki tırmanmayı büsbütün körükledi.
Brunson bırakılırsa piyasalarda sorunların yumuşayacağı, dövizin ticari seviyesine ineceği beklentisi var.
OHAL KARARNAMESİ
Evvela elimizin hukuken güçlü olması gerektiğine dikkat çekmeliyim; bunun için yargımızın bağımsız, kanunlarımızın da evrensel hukukla uyumlu olduğu konusunda imajımızın sağlam olması lazım.
Brunson’ın “evine dönmesi” istendiğinde biz yargımızın bağımsız olduğunu söylüyoruz. Fakat Almanya’nın bastırmasıyla Deniz Yücel’in bırakılması ve bunun mahkemeden önce Başbakan Binali Yıldırım tarafından açıklanmış olması gibi bir örnek var ortada...
Dahası, yargı yolundan başka, bir OHAL kararnamesi ile Brunson gibi yabancıları sınır dışı edip ülkesine gönderme yetkisi “yürütme erki”ne de verildi.
Bu da yürütmeye, yani hükümete
Hepimizin ekmeğiyle ilgilidir; başarılı olmasını, piyasalarda ihtiyaç hissedilen güveni oluşturmasını ve tırmanan dövizi durdurmasını, hatta mümkünse şu veya bu ölçüde aşağı çekmesini temenni ediyorum.
Ekonomist Prof. Seyfettin Gürsel, “Güven tesis edilirse doların artışı durur, hatta Türk Lirası bir miktar kıymetlenebilir” diyor.
Evet, sihirli kavram “güven”dir.
Petrol için 19. yüzyılda İngiltere, 20. yüzyılda Amerika şöyle yaptı, böyle yaptı; bunlar doğrudur.
21. yüzyılda da doğrudur ama durum yavaş yavaş değişiyor.
Artık her şeyi petrole bağlayarak olayları izah etmek eski bir şablonun tekrarı olur.
BOĞAZ’I KAPATMAK
Ambargoya karşı İran, ABD’yi “Hürmüz Boğazı’nı kapatırım ha!” diyerek caydırmaya çalışıyor. Bunun anlamı Körfez petrolünün dünyaya sunulamaması demek.
Arapları küplere bindirecek böyle bir eylemi İran göze alabilir mi?
Boğaz’ı kapatmak enerji fiyatlarını fırlatır ama Trump bundan çekinerek geri adım
Fakat etik ve siyasi kıratı ne olursa olsun, ABD gibi bir süper gücün başında.
ABD ile yaşamakta olduğumuz sıkıntılar ve bunun TL’yi nasıl olumsuz etkilediği malum. İran’a ambargonun başlaması Türkiye için yeni sıkıntılara yol açabilecek.
TÜRKİYE’YE ETKİSİ
Obama’nın amacı İran’ın sahip olduğu nükleer kapasitenin nükleer silaha dönüşmesini engellemek ve İran’ın ılımlılaşmasına yol açmaktı. Bu amaçla 2015’te bir anlaşmaya varılmış, P5+1 denilen ülkeler (ABD, Çin, Rusya, İngiltere, Fransa ve Almanya) imzalamıştı.
İran’a bu yüzden konulmuş olan ambargo da kaldırılmıştı; terörizm ve insan hakları gerekçesiyle konulan ambargo devam ediyordu.
Trump nükleer anlaşmadan tek taraflı olarak çekildi, ambargoyu tekrar yürürlüğü koydu. İran’a dolar kazandıran hiç bir ticaret yapılmayacak...
Ambargonun finans ve enerji bölümü ise kasımda başlayacak.
Dün Trump
Hatta idamın geri gelmesini istiyormuş gibi görünüyorlar.
Son olarak AK Parti’nin müttefiki BBP idam için Anayasa değişikliği teklifini ekim ayında Meclis’e sunacağını açıkladı.
AK Parti’nin öbür müttefiki MHP öteden beri idam istiyor.
İktidar partisinin kendisi ise ‘politika’ yapıyor, yani idama karşı çıkmıyor ama geri getirmek için hiçbir şey yapmıyor.
ANAYASA, ULUSLARARASI HUKUK
AK Parti Genel Başkan Yardımcı Hayati Yazıcı hukukçudur. Bu partinin kuruluş tüzük ve programındaki ‘liberal’ hükümlerin yazılmasında önemli etkisi olmuştu.
Yazıcı dün NTV’deki konuşmasında idam cezasının “çok karmaşık bir konu” olduğunu belirtti. İdam cezasının Anayasa’ya ve imzaladığımız uluslararası hukuk belgelerine aykırı olduğunu, gelse bile geçmişe uygulanamayacağını ve “çok acılara” sebep olacağını anlattı. Çok doğru, bir hukukçu başka türlü konuşamaz zaten.
Fakat Yazıcı şunu da söyledi: