Gazetenin Genel Yayın Müdürü İbrahim Karagül’e göre, Paris katliamının arkasında uluslararası güçlerin komplosu vardı, terörü Batılılar Müslümanları vurmak için örgütlemişlerdi, ürettikleri terör şimdi kendilerini vuruyordu. Karagül, İslam coğrafyasının yaşadığı “bütün kötülüklerin ana suçlusunun o ülkeler” yani Batılılar olduğunu söylüyordu.
Köşe yazarı Yusuf Ziya Cömert ise, Selefi terörizmini Batılıların yarattığını söyleyenlere, bu terör örgütlerinin Batı düşmanı olduğunu hatırlatıyor, böyle komplo teorileri kurmakla reel hayattaki gerçeklerin değişmeyeceğini vurguluyordu. Cömert, Japonya’da kişi başına 25 kitap okunduğunu, bizde bu sayının 0.1 olduğunu belirterek, Ortadoğu’da çok daha kötü olan bilgisizlik faktörüne dikkat çekiyordu.
Cömert’i bu yazısı için kutluyorum. Bilimi önemseyen yazılara ihtiyacımız var.
ORTADOĞU’DA BİLİM!
Hemen SJR (Scientific Journal Rankings) sitesine girdim. Burada ülkelerin ve bölgelerin “bilimsel atıf indeksleri”ne giren yayınlarına ilişkin istatistikler vardır. Ortadoğu ile Asya bölgesine baktım, işte bu iki bölgede bilimsel yayınların yıllara göre seyri:
Müslümanların kendi ülkelerindeki hayatı hiç iyi değildi, şimdi Batı’daki hayatları da büsbütün zorlaşacak.
Batılı kamuoyunda özellikle mültecilere şüpheli muamelesi yapılacak. Müslüman denildi mi, hele da Arap’sa, tuhaf bakışlara maruz kalacak...
Talibanlar, El Kaideler, Boko Haramlar, IŞİD’ler vahşetleriyle Batı’daki İslamofobiyi durmadan körüklemişlerdi... Daha da artacak...
BATI’DA İSLAMOFOBİ
Fransa’da Charlie Hebdo adlı karikatür dergisini bombalayan barbarca saldırı Le Pen’in partisine oy kazandırmıştı. Cumartesi günü yapılan barbarca saldırılarda hepsi masum 129 Fransız’ın ölmesi ve 99’unun ağır yaralanmasıyla ortaya çıkan vahşet elbette Le Pen’in aşırı sağcı oylarını daha da yükseltecek.
Maiyetindeki bine yakın insan için 546 saray odası ve 400 kadar lüks araç tahsis edilmiş falan. Obama böyle bir şey yapsa hemen Senato’da hesap sorulur.
Suudi Arabistan Türkiye için değerli bir dosttur. Suud ailesinin modern teknolojiyi benimsemekte gösterdiği başarıyı da takdir ederim.
Amacım Kral’ı rencide etmek değil, şatafat kültürünü irdelemektir. Ortadoğu kültüründe kudret simgesi olarak şatafat çok önemli bir saygınlık, hatta meşruiyet faktörüdür. Suudilerde gördüğümüz de budur.
SABRİ HOCA
“Çocuk yaştaki gençlere bile ‘Cumhurbaşkanı’na hakaret’ten soruşturmalar açılması ve bu davaların açılmasına Adalet Bakanlığı’nın izin vermesi bunun tipik bir örneğidir” diye daha önce de yazmıştım.. (24 Ocak 2015)
ŞU SUÇLARA BAKIN
Hürriyet gazetesi, eski Mısır Cumhurbaşkanı Mursi hakkında idam istenmesini “dünya şokta” ifadesiyle kınayarak “Yüzde 52 ile seçilen cumhurbaşkanına idam” başlığıyla haber yapmıştı.
Propaganda makinesinin düğmesine basıldı, Hürriyet’e yapılan saldırıları biliyorsunuz.
“Otoriter kültür” bakımından tipik bir gösterge, bir avukatın bu haberden dolayı Hürriyet hakkında yaptığı şu suç duyurusuydu:
Mesela başkanlık veya parlamenter sistemin “mekanizma” olduğunu söylüyor, önceliğini özgürlük, vatandaşlık gibi temel kavramsal değerlere veriyor.
Son dört-beş yılda iktidar ilk defa Davutoğlu ile “kuvvetler ayrılığı” kavramını vurguluyor.
Başbakan’ın TRT’deki uzun konuşmasından birkaç konuya bu açıdan bakmak istiyorum.
ÇAĞ DEĞİŞİMİ VE HUKUK
Şöyle diyor Başbakan:
Bireysel haklar, özgürlükler, çoğulculuk, kuvvetler ayrılığı...
Bu noktada Amanpour müdahale etti: “Kuvvetler ayrılığı?!”
Başbakan “Evet, kuvvetler ayrılığı” diye vurgulayarak sözlerine devam etti.
Amanpour gibi saygın bir TV muhabirinin “kuvvetler ayrılığı” konusunda gösterdiği hassasiyetin sebebi bellidir: Dış dünyada Türkiye hakkında otoriterleşme izlenimi vardır, buna karşı en büyük teminat kuvvetler ayrılığıdır. Başbakan kuvvetler ayrılığı deyince Amanpour da bunu tekrar sorma ihtiyacını duymuş olmalı.
Şimdi Avrupa Birliği’nin dün açıklanan 2015 İlerleme Raporu’nda ne deniliyor, ona bakalım.
KUVVETLER AYRILIĞI
Genel bir zihniyet sorunumuzdur; konulara bilgilerden çok duygularla yaklaşmak, ezberlerimizi de bilgi sanmak.
Bu yüzden ya Osmanlı hayranlığı ya da Osmanlı’ya tepki...
Özellikle devrimlerle ilgili olarak da Atatürk hayranlığı veya Atatürk’e tepki..
Halbuki Atatürk ve arkadaşları Osmanlı, Birinci Dünya Savaşı, Milli Mücadele, Tek Parti ve devrimler gibi her biri başlı başına büyük bir tarih laboratuvarı olan olağanüstü dönemlerde yaşadılar. Atatürk siyasi dehasıyla lider olarak Milli Mücadele’yi zafere ulaştırdı, Cumhuriyet’e yön verdi.
Onu okumak bizde duygusal tavırlar yerine, bir ‘tarih vizyonu’ kazandırmalı değil mi?
AÇIK UÇLU DÜŞÜNMEK
Benim merak ettiğim bakanlıklar ekonomi, eğitim ve adalettir.
Adaletin yerlerde süründüğü ülkemizde bu bakanlığa hukukun üstünlüğüne inanmış birinin getirilmesinden ümitli değilim maalesef. Çünkü iktidar siyaseti adaletten üstün tutuyor.
Ekonominin başına Ali Babacan gelecek mi, gelmeyecek mi? Bunun anlamı, ekonomi yönetiminde iktisadi rasyonalizmin mi, yoksa siyasi popülizmin mi ağır basacak olmasıdır.
Diğeri Milli Eğitim... AK Parti’nin en istikrarsız davrandığı alanlardan biri... Halbuki bütün geleceğimiz eğitime bağlı.
Efendim, eğitim alanında şunları yaptık, bunları yaptık!
Doğru, fakat dünya daha fazlasını yaptı.
BİZİ GEÇİYORLAR