Paylaş
Elbette iş ve ekmek; fakat bir o kadar önemli olan “huzur” ve “geleceğe güven” ihtiyacı had safhada.
15 Temmuz’daki barbar darbe teşebbüsü bu sene içinde oldu.
Terör mü? “Çözüm süreci”nin sona erip terörün başlaması Temmuz 2015’tir.
Moralimizi yüksek tutmaya çalışmak, hele de teröre karşı kenetlenmek hem insani hem milli bir görevdir.
Bu şuuru diri tutmak için vatani ve milli duygulara seslenmek de doğru.
Fakat sorunlar daha önceki yıllarda baş gösterdi.
Uzun vadede Türkiye’nin gücünü belirleyecek en önemli unsurlardan biri ekonomidir; bunu hiç unutmamak lazım.
BİR YIL ÖNCEYDİ
Rus siyaset bilimci Vladimir Avatkov, Türkiye’nin büyük devlet olma iddiasını gerçekleştirmesi için “kaynakları yeterli değil” demişti.
Ülkelerin gücünü ölçerken ekonomi en önemli unsurlardan biri.
Kaynak deyince tabii ekonomi, ekonomi deyince de teknoloji.
Toplumda ve özellikle de siyaset sınıfında bu bilinç çok güçlü olmalı, terör de hamaset de bunu unutturmamalı.
Bir yıl önceydi, ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek şöyle demişti:
“Önümüzdeki dönemde Türkiye’nin üç çıpası olacak. Mali disiplin devam edecek. AB sürecini yeniden canlandırıyoruz. Yapısal reformlarla Türkiye’nin ekonomik dönüşümünü geçmişte olduğu gibi ikinci ve üçüncü nesil reformlarla başaracağız.” (11 Aralık 2016)
Mali disiplin tamam...
Fakat “AB süreci” ne oldu? Avrupa’yla sorunlarımızı dünya âleme ilan etmek yerine diplomatik usullerle ele alamaz mıydık?
Şimşek’in bahsettiği yapısal reformlar ne durumda?
POPÜLİZM TEHDİDİ
Bütün demokrasilerde yükselmekte olan popülist akımlar uzun vadede ve 2017’de dünyayı nasıl etkileyecek?
Bu konuda Jan-Werner Müller’in yeni çıkan “What is Populism” kitabını tavsiye ederim.
Hele sonundaki “Popülizm Üzerine Yedi Tez”i okuyunca korktum doğrusu.
Popülizmin sadece liberalizme değil, demokrasiye de tehdit olduğunu anlatıyor.
Popülist akımların ana özellikleri çok özetle şöyle: Otoriter, çoğulculuk karşıtı, demagog ve korumacı...
Bunun anlamı, dünya ekonomisinin daha da daralmasıdır, uluslararası ilişkilerin daha gerginleşmesidir.
Buna bir de dünyada doların kıtlaşmasını eklemek lazım. Faizi indireceği sanılan Trump da faizci çıktı; dünyadaki dolarlar faiz peşinde Amerika’ya gidiyor.
Böyle ihracatın zorlaşacağı, doların kıtlaşacağı bir dönemde biz ne yapacağız?
Artık inşaatı ve tüketimi teşvik ederek büyümeyi nereye kadar sürdürebiliriz?
SİYASETİN GÜNDEMİ?
Bu soruların cevabını ben “bilgi” anlamında bilmiyorum; iktisatçılara, özellikle uluslararası iktisat uzmanlarına sormak lazım.
Benim genel tahminlerim var, tarih okumaktan gelen sezgilerim var ama bunlar “güvenilir” bilgiler değildir. Dahası uzmanların da farklı yorum ve önerileri olabilir.
Bu soruları bu köşede yazmamın sebebi, siyasetimizin bu konuları ne kadar konuştuğuna, hatta konuşmadığına dikkat çekmek.
Siyasi kültürümüzün öteden beri ağır bir kusurudur: Siyaseti öncelikle güç savaşı olarak algıladığımız için oy hesapları ve kurumlara yandaş yerleştirme çabaları çok ağır basıyor, rasyonel yaklaşımlar gerektiren uzun vadeli sorunlar konuşulmuyor. Bu yüzden siyasetimiz öğretici, bilinçlendirici, düşündürücü bir düzey kazanamıyor.
Önerilen sistem değişikliği öylesine kişi odaklı ki, kurumları ve siyasi kültürümüzü daha olumsuz etkilemezse şükretmek gerekecek.
Ekonomiyle ilgili olarak ortaya koyduğum soruları, bu akşam saat 19.30’da CNN Türk’te Eğrisi Doğrusu programında iktisatçılara soracağım.
Paylaş