Paylaş
DARBENİN lideri Org. Kenan Evren öldü. Ölülerinizin arkasından kötü konuşmayın hikmetine inandığım gibi, bugün Evren’e hakaret ederek demokratlık gösterisi yapmayı da doğru bulmam. Darbelerin toplumlarda derin yaralar açtığını da bilirim.
12 Eylül rejimi tarafından 14 ay haksız yere hapishaneye konuldum. Bunun yarısı kötü şöhretiyle bilinen “Mamak Hapishanesi”nde geçti; cehennem gibi bir hapishaneydi... Eşlerimizin önünde aşağılandığımız birçok olay yaşadık. Bu tür acı hatıraları kahraman edasıyla bugün reklam etmeyi de, geçmişe kin duygusuyla bakmayı da doğru bulmam.
Soğukkanlı bakmak ve dersler çıkarmak daha doğrudur.
ÖNCE HUKUK
Merhum Alparslan Türkeş’le MHP yöneticileri olarak tutukluyuz. Bizi yargılayacak hâkimlerin solcu olduğu söyleniyor. Solcuları da sağcı hâkimler yargılayacakmış!
Hapishanede Askeri Yargıtay’ın yüzlerce kararını okuduğumda arkadaşlara şöyle dediğimi çok iyi hatırlıyorum:
“Bizi yargılayacak hâkimler Stalinci olsa bile sonunda beraat ederiz. Çünkü Askeri Yargıtay gerçekten hukuka bağlı! Emirle karar vermezler!”
Hepimiz bir ferahlık hissetmiştik. Hukuk fakültesinde okuduğumuz “hukuka güven”in ne kadar önemli olduğunu o zaman yüreğimde hissetmiştim. Eşime de müjdelemiştim.
Kaldı ki hâkimlerimiz asla “güdümlü” değildi; adli hataları olabilir fakat dürüst ve hukuka bağlı davrandılar.
GENÇLER ÖLÜRKEN
11 Eylül Türkiye’sinde yaşayanların eminim tamamına yakını, 12 Eylül’de ordunun sesini duyduklarında ferahlamışlardı. İşte kan duracak, gencecik bedenler toprağa düşmeyecekti. Gerçekten öyle de oldu. Bu bir...
İkincisi, politika aşırı derecede kutuplaşmıştı. Sokakta gençler birbirine kurşun sıkarken, politikacılar da birbirlerine Kalaşnikof mermisi gibi laflarla saldırıyorlardı. Meclis, bu uzlaşmazlık yüzünden cumhurbaşkanı seçememişti... Bu iki.
İşte bu iki sebep, kitlelerde 12 Eylül’ün tasvip edilmesini sağladı. 12 Eylül anayasası referandumda yüzde 91 evet oyuyla kabul edildi. Konjonktürün eseriydi bu sonuç.
Halbuki anayasalar bir neslin hayatındaki bir konjonktürün eseri olmamalıydı. Anayasalar serbest tartışmalarda varılan uzlaşmalarla ve gelecek nesilleri de içerecek genel prensiplere dayalı olarak yapılmalıydı.
İşte 12 Eylül Anayasası değişikliklerle kevgire dönmüş bulunuyor.
Demek ki, bugün de bir tek partinin anayasa yapması, Türkiye’nin geleceğine büyük zarar verir.
KONJONKTÜR TUZAĞI
12 Eylül’ün o konjonktürde fark edilmeyen, hatta belki de iyi sanılan fakat uzun vadede büyük zarar veren bir özelliği de “kökünü kazıma” tutkusuydu.
Bir şeyi yanlış görüyorsan kökünü kazı; güç sende nasıl olsa!
Partileri kapat, politikacıları yasakla...
Bu yüzden Türkiye’de partiler kurumlaşamadı, “kişisel karizmalar” hâlâ siyasi hayatımıza hükmediyor.
1970’lerde Kürt hareketi yine radikaldi fakat silahsız derneklerle, partilerle, Mehdi Zana gibi bağımsız Belediye başkan adaylarıyla ortaya çıkıyordu.
Kürt hareketi zamanla silahsız bir veya birkaç siyasi parti haline gelebilirdi; Batı’daki benzerleri gibi. Fakat 12 Eylül “kökünü kazıma” işkenceleriyle, bunaltan yasaklarıyla, hatta yarattığı baskıcı siyasi iklimle PKK’nın semirmesine, taban bulmasına yaradı.
Netice: Çatışmacı siyaset anlayışı bizde bütün siyasi tarihimizi zehirleyen, hâlâ da devam eden siyasi bir hastalıktır... Siyasete şiddet katmak cinnettir... “Konjonktür” siyasette cazip ve fena bir tuzaktır...
Hukuktan hiçbir şart altında sapmamak, siyasi gücü kutsamaktan sakınmak ve daima uzun vadeli analizleri dikkate alarak düşünmek gerekiyor.
Paylaş