Şükrü Küçükşahin
Şükrü Küçükşahin
Şükrü KüçükşahinYazarın Tüm Yazıları

Zeká fukaralarının varlığı

ERGENEKON soruşturmasının sonu gelmeden, en azından iddianame ortaya çıkmadan yorum yapmanın zorlukları ortada.

Ancak ortada bir tablo var ki, özellikle de kendisini demokratlık şampiyonu ilan edenlerin, gözaltılardaki kabalıkları görmezlikten gelip, neredeyse, "Kelleleri hemen vurulmadığına şükretsinler" havasına girmesi dikkat çekici.

Bu köşede hiçbir zaman polemiklere girmedim, gazeteci yanımı hep önde tutarak somut olaylar üzerinden hareket ettim.

Gelin görün ki, gelişmeler insanı yerinde duramaz hale getiriyor.

Kendi gibi düşünmeyen herkesi darbeci sanan saldırgan, zeká fukarası bazılarının tutumları ibretlik bir tablo oluşturuyor.

GÖLGESİ BİLE YETİYOR

Bakın bunlar neler yapıyor biraz sıralayalım.

Dün Madımak katliamının yıldönümüydü.

Hálá bu katliamı otel perdelerini tutuşturma olarak görür, dışarıdaki yandaşlarının, "Cehennem ateşinde yanıyorlar" diye haykırdıklarını, içeride ise "Suçları Pir Sultan’ı anmak" olan insanlar bulunduğunu unuturlar.

Üzerinden yıllar geçti diye Madımak katliamını unutturmak isterler; ama 85 yıl önce yapılanları karalamak için her gün kin akıtırlar, küfür ederler.

Örneğin, Tayyip Erdoğan’ın sözcüklerinden yola çıkarak onun ilahi bir kişilik olduğunu kanıtlamaya çalışanlara sesleri çıkmaz; ama kelime oyunlarıyla Atatürk’le -gölgesi de dahil- her gün kavga ederler.

İktidar nimetlerinden yararlanınca okyanus kenarından ahkám kesmeye başladıkları için Türkiye’de bugün zor olanın hükümeti eleştirmek, kolayın ise askere vurmak olduğunu görmezler.

Zaten hep kolayını tercih ederler, zora gelince hemen dönerler.

Ama haksızlık etmeyelim, bazen hükümeti öyle eleştiriyorlar ki her taraflarından kabalık ve küfür akan bu hanımlar/beyler birdenbire "efendi" olup çıkıyorlar.

DEMOKRATLARA BAK SEN

Demokrasi şampiyonu geçinirler; ama iktidarı eleştirmeyi en büyük suç kabul edip, bütün oklarını eleştirenlere yöneltirler, demokrasiyi muhalif sesleri susturmak olarak anlarlar.

O nedenle, ne Futbol Federasyonu’ndaki "en demokratik" seçimle ilgilenirler ne de hükümetin sivil toplum örgütlerine müdahale etmek için yasa değişikliği yapmasıyla.

Bir Avrupa ülkesinde türban aleyhine karar alındığında kahramanlaşırlar, ama İran’da perçemi göründüğü, kot pantolon giydiği için sokaktan toplanıp karakola götürülen ağlayan kadınlar için "tıs" dahi demezler.

Totaliter, teokratik ideolojinin savunucuları ile ittifak arayışına girerler; yüz bulmadıkları halde "Ne olur" diye yalvarmayı sürdürürler.

Sonra da çıkıp, yıllarını darbelere, darbecilere karşı özgürlük için harcamış insanlara "darbeci" derler.

Hadi oradan zeká fukarası sahte demokrat, sen kendini kandırmaya devam et.

Gerçi bunun yarını da var demek gerekiyor; ama yarın geldiğinde, o günün iktidarlarının bekçiliğini de yine önce bu isimler yapar.
Yazarın Tüm Yazıları