BU seçimde ilk kez mesleğimle ilgili farklı duygular içinde oldum.
12 Eylül sonrası koşullarda başladığım, çok sevdiğim gazetecilik yaşamımın neredeyse tamamında siyaseti izledim; Tayyip Erdoğan’dan önceki tüm başbakanlarla görüşmeler yaptım, soramadığım tek bir soru da olmadı.
Çok siyasetçinin hoşuna gitmeyen haberlere imza attım.
Kimi atılmam için bastırdı; kimi şikayet, kimi tehdit etti.
Tehdidini, "Aşiretim çok geniş, ellerini tutmak için çok çabalıyorum" diye savuran, "Aydın Doğan ve Ertuğrul Özkök’le iyi tanışıyorum" diye dillendiren de çıktı; silah çeken, küfür eden, rüşvet öneren de.
Çetecilerin, bazı kamu görevlilerinin tehditleri ise cabası.
BUNLAR GEÇER, DEDİK
İlginçtir bunların çoğunu da 10 yıldır çalıştığım Hürriyet’te yaşadım.
Bana yansıtılmadığı için, biri hariç, tüm şikáyetleri Aydın Bey veya Ertuğrul Bey’den aylar, yıllar sonra duydum.
Ertuğrul Bey’in birkaç kez, "Kaynağı sağlam mı, elinde belge var mı?" diye neden sorduğunu ancak o zamanlar anladım.
İtiraf edeyim ki kaynağımı sorma gereğini ise hiç duymayan Ertuğrul Bey de, Aydın Bey de sonuna kadar beni destekleyip sahip çıktılar.
Bütün bu yaşadıklarımı hep kişisel buldum, demokrasi kültürüne inandım, "Her gazetecinin başına gelebilecek şeyler, geçer" dedim; öyle de oldu.
Bugün ise kişisel değil, topyekûn mesleğe yönelik, demokrasi için ciddi risk taşıyan önemli tehditler, tehlikeler söz konusu.
Başbakan Erdoğan çalıştığım grubu seçim meydanlarının malzemelerinden biri yaptı, gruba karşı önemli yaptırımlara onay verdi.
Doğan Grubu gazetelerinin okurlarını dahi ayrı vatandaş gördü; parti reklamlarında bu okur kitlesini yok farz etti.
SAVCI DA GAZETECİLİĞE KARŞI
Erdoğan’ın bu söylemi sadece partilileri üzerinde değil, bürokrasi ve vatandaş üzerinde de önemli ve ilginç sonuçlar yarattı.
Geçen hafta salı günü Deniz Baykal’ı izlemek için gittiğim Denizli’de miting meydanına bakan bir dükkána girdim, gazeteci olduğumu söyledim.
Dükkán sahibi önce çayımı söyledi, sonra "Hangi gazete?" diye sordu; yanıtım üzerine, "Doğan Grubu, seçim sonrası işsizsin yani" dedi.
Demek istediği açıktı; ama yine de, "Neden?" diye sordum.
"Burada belediye başkanını bile dinleyince bu sonuç çıkıyor" dedi.
Bu algının nedenini sorgulamaya gerek var mı bilmiyorum; ancak ekleyeyim, artık muhabir arkadaşlarımız da haber kaynaklarına ulaşmakta büyük sıkıntı çekiyor; Erdoğan’ın söyleminden vazife çıkaran bazı basın müşavirleri, bürokratlar işi gücü bırakmış arkadaşlarımızı takip ediyor, onları ve görüştüğü bürokratı tehdit etme cesareti gösteriyor.
Başta cemaate sonradan girdikleri için fanatiğin álásı kesilenler, bazı meslektaşlar da her gün "Farklı değil, bizden olsunlar" için tehditler savurup, ekranlarda işaretparmaklarını sallayıp ali kıran baş kesen oldular.
Bunlar yetmezmiş gibi, baktım Ergenekon iddianamesine de girmişiz.
Tamamen bir gazetecilik faaliyeti o iddianamede ne arar anlayamadım; ama demek ki bazı savcılarımız da artık gazetecilik yapılsın istemiyor.
Artık topyekûn bir görüntü veren bu tehdit, dilerim dünkü seçimle biter; çünkü halk dün Başbakan’a "Kontrolsüz güç, güç değildir, makul ol, sakin ol" dedi.