İLK ve orta öğretimde haftalık ders sayısı bu yıl 30’dan 25’e düşürüldü, o 5 saat, not kaygısı olmaksızın öğrencilerin hobi çalışmalarına ayrıldı.
‘Oynatırken öğretmeyi’ amaçlayan 15-16 hobi alanı belirlendi.
Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu ile yaptığım sohbetin ardından, 15 Temmuz günlü yazımda da bu konuyu işledim.
Çubukçu ile yine bir kahve sohbeti yapınca, hobi derslerine ilgiyi sordum.
Rakamların yakında geleceğini söyleyen Çubukçu, “Ancak gelen ilk bilgiler ‘Şimdi Okuma Zamanı’nın en çok tercih edilen hobi olduğunu gösteriyor” dedi.
Okuma alışkanlığı düşük Türkiye adına umut veren, iç açıcı bir haberdi bu.
Diliyoruz Türkiye, tek klasik eser okumadan lise diploması alan öğrencilerin bulunabildiği bir ülke olmaktan böylece kurtulabilir.
TEKNOLOJİ NEREYE KADAR
Sohbetimizin geri kalan bölümünde ‘Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi’ (FATİH) projesi kapsamında eğitimde teknolojinin kullanımını konuştuk Bakan Çubukçu ile.
Derslik yapımına yılda yaklaşık 2 milyar lira ayıran Türkiye’nin bu projeye 1.5 milyar ayırmasına dikkat çeken Çubukçu, ‘bilişim teknolojileri sınıfı’ uygulamasının eğitimde fırsat eşitliği anlamına geldiğini anlattı.
Çubukçu, bunun, ocak ayında Londra’da, 75 ülkenin eğitimi bakanları buluşmasında da teyit edildiğini vurgularken, özellikle Hintli bakanın sunumunun tabloyu netlikle ortaya koyduğunu aktardı.
Bu yolla yoksul öğrenciyle zengin öğrenciye aynı olanağın sunulduğunu, fırsatların artırıldığını kaydeden Çubukçu, “Teknoloji eğitimde nereye kadar kullanılabilir; yani kitapsız, deftersiz, kalemsiz, çantasız eğitim olabilir mi?” sorusuna ise şu yanıtı verdi:
“Londra toplantısında da konuşuldu. Tamam, öğrencinin önünde internete erişim fırsatı, karşısında akıllı tahta, yanında yazılım dokümanları bulunacak; ancak buna rağmen, defter, kitap, kalem olmadan eğitim düşünülemez. Çünkü öğrencinin bunlara dokunması, el becerisini geliştirmesi eğitim için hâlâ olmazsa olmaz. Yani eğitimde teknolojinin nereye kadar ve nasıl kullanılacağı bir soru. Sınırsız olmadığı ise kesin.”
ARINÇ ÖZENİ
Uluslararası 22 sözleşmenin onaylandığı 9 Kasım’daki TBMM oturumunda, bazıları hacda bulunan çok sayıda AKP’li milletvekili adına mükerrer oy kullanılması olayını 15 Kasım’daki yazıma konu edinmiştim.
Adı mükerrer oy kullananlar arasında bulunan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, kamuoyu önünde olmasa da kapalı kapılar ardında, fırtınalar kopartmış olabileceğine işaret etmiştim.
Arınç aradı, konu önemli olduğu için araştırdığını belirterek şunları dedi:
“Nöbetçi bakandım. Devlet Bakanımız Faruk Çelik’in vekaleti de bendeydi. Onun adına mükerrer oy yok. Bakın, orada olmayan biri adına oy kullanmak çok yanlış, edepsizlik, çirkin. Olup da mükerrer oy kullanmak da yanlış. Maalesef bu oluyor, geçmişte muhalefet de yaptı. Bu olayda ise pusulalarım önümdeydi, 4 dakikada bir oylama var. O yoğunluk sırasında kavaslar iki kez fazladan almış. Kaldı ki orada olduğum için mükerrer oyun biri zaten iptal ediliyor. Benimle ilgili yanlışlık bundan.”
Arınç’a bu özeni nedeniyle teşekkür ediyoruz, darısı diğer vekillere.