AB sürecinde Türkiye’den yapılması istenen en önemli reformlar, artık en sorunlu görülen yargı alanında, bu nedenle de Reform İzleme Grubu’nun (RİG) en büyük beklentisi Adalet Bakanlığı’ndan.
Yargıyla ilgili 23. faslın açılması için çok iş yapmalı; öncelikle de IMF gibi AB’ye de eylüldeki İlerleme Raporu içinde bir niyet mektubu vermeli.
Adalet Bakanlığı da bu amaçla içinde çok şey olması gereken Yargı Reformu Strateji Belgesi üzerinde çalışıyor.
İşkencenin önlenmesiyle ilgili uluslararası anlaşmaların onaylanmasından anayasa değişikliğine; Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) seçiminden yüksek yargının oluşumuna kadar birçok alanda düzenlemeler yapılmalı.
301’DEKİ TİTİZLİK
Bu çerçevede yeni Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e çok ciddi iş düşecek.
İlk iş de eski hataların yenilenmemesi; örneğin yargı reformunu bakanlıkta hazırlayıp yargı organlarına sonradan iletmek gibi.
Sanırım bu kez bu hataya düşülmeyecek.
Reform taslakları yargı organları ile birlikte hazırlanacak ve sanıyorum öyle aylar falan beklenmeyecek, "Çok yakında" diyebileceğiz.
Ergin, Türkiye adına yeni kötü görüntüler oluşmasın çabası içinde.
Bildiğim, 301’le ilgili yapılan tüm başvuruları titizlikle değerlendiriyor, hükümete hakaret iddiası içerenleri de dahil neredeyse tüm dosyalar için "Soruşturma izni yok" kararı veriyor.
Ergin’in en az bu kadar titizlenmesi gereken iki konu da milletvekili dokunulmazlığı ile HSYK seçimleri olmalı.
AB’nin talebini, "Seçimde ağırlık kürsüdeki 13 bin hákimde, savcıda olmalı.Yargıtay HSYK’yı, HSYK da Yargıtay üyesini seçmesin.Yasamada da, diğer yargı kurumları da üye verebilsin" diye formüle edebiliriz.
Samimi davranıldığı takdirde, çok karşılanamaz bir talep görülmese gerek.
DOKUNULABİLSEYDİ
Ancak bugün yaşanan en olumsuz tablonun dokunulmazlıklardan kaynaklandığı ortada.
AKP çevreleri, Sincan Ağır Ceza Mahkemesi’nin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le ilgili kararını, "367 kararından da beter" görüyor; TBMM, DTP’li milletvekillerin ifade vermemesi için komik gerekçelere sığınıyor, çıkardığı yasaların, yaptığı anayasanın etrafından ’dolanma’ ihtiyacı duyuyor.
Oysa dokunulmazlık sadece "kürsü" ile sınırlı hale getirebilseydi, bugün "şüpheli" değil, beraat etmiş bir cumhurbaşkanımız olacak; sadece DTP’nin değil her partinin milletvekilleri savcı karşısında ifade verebilecekti.
İlginç bir örnek daha vereyim.
Biliyor musunuz, yeni Adalet Bakanımız Ergin de tıpkı CHP Genel Başkanı Deniz Baykal gibi "Karanlıkta iş çeviren siyasetçi!" suçu işlemiş.
Yani güneş battıktan sonra seçim konuşması yaptığı için yargılanmalı.
Ama dokunulmazlık nedeniyle, "Sınırlayalım bunu" diye yıllardır bağıran Baykal’la birlikte "Karanlıkta iş çeviren siyasetçi!" etiketini taşımaya devam ediyor.
Eminim bundan kendisi de oldukça rahatsızdır.
O zaman yargı reformu diye yola çıkmışken, artık şu dokunulmazlıklara, muhalefetle el ele dokunma cesareti de gösterilebilmeli.