Paylaş
Eğer amaç bu değilse, hiç olmazsa YÖK veya dokunulmazlıklar neden atlandı?
Özellikle bu iki örneği vermemin nedenleri var.
YÖK’ten en çok AKP kadroları yakınıyor, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de YÖK üyeleriyle rektör seçimlerinin kendisinden alınmasını öneriyordu.
YÖK’ün antidemokratik, 9 oyun 300 oydan üstün olduğunu kanıtlayan yapısından en önde her fırsatta, “seçmen iadesi” vurgusu yapan kadrolar rahatsızlık duymalıydı; ama demek ki artık o kadroların YÖK’le sorunu yok.
OYÇOKLUĞUNUN ANLAMI
Neden olsun ki, Gül’ün rektör atamalarında tercihini, aynen çok şikâyet ettikleri Ahmet Necdet Sezer gibi kullandığı defalarca kanıtlandı.
YÖK demişken Taha Akyol, kurul üye sayısının çok olmasının önemine sık sık işaret ediyor; ama YÖK, bu konuda pek de iyi sınav verdi diyemeyiz.
YÖK konusu böyle de; peki “Dokunulmazlıklar mı, bu yargı ile asla” diyenler, yargının yapısını değiştirirken azıcık da kendilerine dokunsalar, hem küçük bir samimiyet gösterisi yapmış hem de daha inandırıcı olmuş olmazlar mıydı?
“Pakette AB kriterleri esas alındı” söylemi de Rıza Türmen’in Milliyet’teki dünkü yazısından sonra kuşkulu duruma düşmüştür.
Türmen’in işaret ettiklerine ilaveten başka noktalar da dikkat çekici.
Değişiklikler olursa, hesaplara göre görev süresini tamamladığında Anayasa Mahkemesi’nin 19 üyesinden 14’ünü Cumhurbaşkanı Gül seçmiş olacak.
Üç üyeyi de TBMM’de AKP belirleyeceğine göre etti 17.
Eminim, bütün partilerin adayı olduğu için Gül’e oranla daha geniş bir milli iradeyi temsil eden Sezer’in dahi bu güce sahip olmasını kimse istemezdi.
AMA AKILLI MANEVRA
Düzenlemenin bıraktığı izlenim, düpedüz böylesi bir yüksek yargı yapısı.
Çünkü TBMM’de Anayasa Mahkemesi’ne üye seçimi nitelikli çoğunluk yerine oyçokluğuna bağlanırken, yargıda salt çoğunluktan oyçokluğuna geçiliyor.
Bunun tercümesi, “Yüksek yargıya bize aykırı tek isim seçilmesin”dir.
Çünkü; örneğin ne Danıştay’da ne de Yargıtay’da, iktidarın sempatik baktığı salt çoğunluğa ulaşacak yargı mensubu olmadığına inanılıyor.
Türkiye’de bugüne kadar, “baro başkanları” diye bir kurum olmadı; ama Anayasa Mahkemesi’nin bir üyesi, kimi 30, kimi 25 bin üyeli baroların başkanlarının adayı üç avukattan birini TBMM’ce seçecek.
Yüksek yargı ve barolarda her üye ancak bir aday için oy kullanacak; yani az oy alsa da iktidarın sıcak baktığı bir ismin ilk üçe girmesi sağlanacak.
Nasılsa Cumhurbaşkanı’nın ve TBMM’nin üç isimden istediğini seçme hakkı var.
Adalet Bakanı’nın HSYK’dan çıkarılması bir kenara, kurulun Başkanvekili ile Genel Sekreterini atama hakkıyla donatılmasını da es geçmemek gerek.
Neyse canım; “Söz konusu olan demokrasi ise iktidar partileri için güllük gülistanlık bir ülkenin hiçbir sakıncası yoktur” diye düşünüp rahatlayalım.
Ancak hakkı da teslim etmeli; enflasyon çift haneye, işsizlik yüzde 14’e, et 30 liraya çıkmışken AKP’nin bu manevrası çok akıllıca; halk kabul ederse mutlak iktidar gelir, kabul etmeyecek gibi olursa ya geri adım atılır ya da CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne gitmesi için dua edilir, bu dua tutar gibi de.
O zaman da seçim için, “İşte yargı diktası, işte mağduriyet” türküsü yazılır.
Amma, ihtimal vermiyorum da; ya kazara TBMM’de 330’un altında kalınırsa?
Paylaş