GENELKURMAY eski Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu, yaptığım görüşmede Türkiye’de darbeler döneminin bittiğini söylerken bunun nedenlerine de girdi.
Kıvrıkoğlu, önce Milli Güvenlik Kurulu (MGK) olanağına dikkat çekti.
MGK’nın kuruluş sebebinin asker-sivil diyaloğunu sağlamak olduğunu, gündemin birlikte belirlendiğini, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nin burada yazıldığını anımsatan Kıvrıkoğlu’nun bir vurgusu dikkatimi çekti.
Kıvrıkoğlu, "Orada gündem dışı maddeler bölümü var.Orada sadece üyeler bulunur ve her şey açık açık konuşulur. Bu gayet güzel de işler" dedi.
Bu sözlerden, "Gündem dışı maddeler" bölümde kıyasıya tartışmaların yapıldığı ve eleştirilerin yaşandığı sonucunu çıkarabiliriz.
DÜNYA KONJONKTÜRÜ
Kıvrıkoğlu’na göre, darbe dönemlerinin bitişinin bir nedeni de şu:
"Darbe girişimi için bugün konjonktür de geçerli değil.Dünya konjonktürü artık darbeleri benimsemiyor.Ülkeler her yönden; ekonomik, savunma, güvenlik birbirine bağımlı duruma gelmişler."
Tamam bu sözler, "Darbe heveslileri kalmadı" demek değil; ama "Bu dünyada artık darbe yapılmış bir ülke yönetilemez" gerçeğinin kabullenilmesidir.
28 Şubat’ın postmodern kaldığı; velev ki gerçek kabul edelim "Sarıkız", "Ayışığı" ve "Eldiven" kod adlı ’üç denemenin’ tepe komuta kademesinin tutumuyla daha kağıt üstüne dahi geçmeden yok edildiği birer gerçek.
Doğru, Kıvrıkoğlu, "28 Şubat, gerekirse bin yıl da sürer" sözünün de sahibi bir asker; ama onun kendi açısından şöyle bir izahı var.
Laik Cumhuriyet’e karşı tavır ve tutumların başını alıp gittiği her dönemde asker duyarlılığını gösterir; o nedenle 28 Şubat, bir darbe olmadığı gibi, bir tarih de değildir, 1923’ten beri süren bir hassasiyet sürecidir.
BİN YIL SÜRECEK KORKU
Askerin, "duyarlılık" ve "hassasiyeti" ortaya koyma yöntemlerini zamana uyumlu olarak değiştirdiğini söylemek de yanlış sayılmasa gerek.
Örneğin; "üç denemenin" yok edilmesinde Hilmi Özkök’e en büyük desteğin halefi Yaşar Büyükanıt ile şimdiki Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’dan gelmesi; Büyükanıt döneminde 27 Nisan hatası ardından sessizliğin yeğlenmesi ve kabullenme durumu...
Orgeneral Başbuğ’un bildiri yayınlamak veya çıkıp konuşmak yerine, doğru olanı yapıp yakınmalarını kapalı kapılar ardında, bağlı olduğu Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a iletme yoluna gitmesini de unutmamalı.
Ergenekon soruşturmasında ortaya çıkan cephaneliklerin, karanlık ilişkiler ve eylemler içine girmiş bazı eski askerler ve muvazzaf subayların açığa çıkması olaylarını da bu anlayışların parçası olarak değerlendirebiliriz.
Bütün bunlara karşın, son altı yıldır, özellikle her seçim öncesi Türkiye, bir darbe öcüsüyle yatırılıp kaldırılıyor.
Sanki bu kez de otoriter yönetim arzulayan bazı siviller bize bin yıl sürecek bir öcünün hikayesini tekrarlayıp duruyor gibi.
Darbe veya otoriter yönetim; her iki halde çare demokrasi ve hukuk.
O nedenle Ergenekon’daki hukuk dışılıkları nihayet kabullenen hükümet destekçisi, kendinden başkasını demokrat görmeyen bazı çevreler, geç kalmadan otoriter yönetim olasılığını da sorgulasa çok şey daha güzel olacak.
Etrafa baksalar çok kanıt bulacaklar da, iş kafaları çevirebilmekte.