Paylaş
Dün öğleden önce görüştüğüm Baykal, Çelikkol’a tavrı Türkiye’ye tavır olarak görürken bir noktaya dikkat çekti.
Lübnan Başbakanı Saad Hariri’nin ziyareti sırasında Başbakan Tayyip Erdoğan’ın sözleri üzerine İsrail Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, “Türkiye, İsrail’e ahlak dersi verecek son ülke” dendiğini anımsattı.
“Türkiye, yerine hükümet veya başbakan olsa hadi neyse diyeceksin; ama bütün ülkeyi, milleti hedef aldığını gösterdin” dedi.
Çelikkol’a tavırda Erdoğan’ın Hariri ziyaretindeki sözlerinin etkisi olabileceğini kabul etmekle beraber Baykal, tavrını açık koydu:
“Tamam, çığırından çıkmış bir süreç söz konusu olabilir. Ama böyle kompleksli bir tavırla Türkiye’ye ne mesaj ne de zarar verilir. Sadece İsrail kendini küçük düşürmüş olur. Aklı başında herkes de bunu görür, gördü.”
ARAP POLİTİKASINA DESTEK
Baykal, Arap dünyasının tavrındaki önemli ayrılıkları anımsatmayı unutmadan Türkiye’nin İsrail politikası için şu önerileri yaptı:
“İsrail’le ilişkide, karmaşık boyutu iyi değerlendirmekten; konuyu iç politika malzemesi yapmaktan; popülist, demogojik üslup kullanmaktan kaçınmalıyız. Arap ülkelerinin çoğu da bu özen içinde. Bizde ise sorunlar, ciddi yanlışlar görülüyor. Oysa şiddet ve terör konusunda net tavır koyarak yürürsek Arap dünyasıyla ilişkide hiçbir olumsuz sonuç doğmaz.”
Baykal, hükümetin Arap politikasını ise olumlu buluyor, hatta “Kendine pay dahi çıkarıyor” desek yeri; çünkü şu sözleri bu yoruma hak veriyor:
“İslam Kalkınma Bankası’nın kuruluşuna 1974’te imza atan bakan benim. Bilinçle attım o imzayı. ‘Ne yapıyorsun, politika kırılıyor’ dediler. ‘Bu temel hakkımız’, dedik imzayı attık. Kültürel, tarihsel bağımız olan bu ülkelerle ilişkileri geliştirmek, ekonomik pastayı büyütmek hakkımız.”
Hükümetin Arap dünyasıyla geliştirdiği ilişkinin AB, ABD veya başka ülkelerle ilişkilere aykırı olmadığını da vurgulayan Baykal, bu çerçevede ‘vize kaldırma’ politikasını doğru buluyor, onaylıyor.
EHVEN VE SEHVEN DİYE DEĞİL
Baykal’a göre dünya gibi Arap âlemi de değişim geçiriyor.
Türk dizilerine ilgi de model ülke olunduğunu, o insanların laik, herkesin yaşama katılabildiği Türkiye’de yaşama arzusunu anlatıyor.
Hükümetle kendi bakışı arasındaki tek farkı ise şöyle dinlendirdi:
“Uluslararası sistemle Arap dünyasını çelişen noktalara değil, uzlaşan noktalara çekmede ana köprü olmalıyız. Hükümet başka bir duygusal yaklaşımla bu dünyaya yöneldi. 1974’te hiç duygusal değildik. Türkiye’yi oraya taşıdım, çünkü çıkarımız buradaydı. Öyle, ‘İkimiz de ehven ve sehven konuşuyoruz’ diye değil. O nedenle Suriye ile ilişkileri geliştirmeye tam destek verdim, diğer Arap ülkeleri için de bu geçerli. Ama Orta Asya’da da aynısını yapmalıyız. Orayla arzu ettiğim ilişki yok. AB üyesi İspanya, nasıl Güney Amerika’nın Avrupa’daki ayağı ise biz de öyle yapmalıyız.”
Baykal’a, Kral Faysal Vakfı’nın, ‘İslam’a Hizmet Ödülü’nü Başbakan Erdoğan’a verilmesini de sordum; yanıtı çoğu kişinin tahmininden farklı oldu.
“Vakfın içyüzü nedir, ne değildir bilmem” kaydıyla şöyle konuştu:
“Ama bunu Arap dünyasında Türkiye’nin giderek önemsenmesi, sahiplenilmesi açısından olumlu buluyorum. İyi olmuştur, sevindiricidir.”
Paylaş