ANKARA’da nereye gitsem ya kabine ya da Kemal Kılıçdaroğlu soruluyor.
En son Kızılay’da oteli olan bir arkadaşıma uğradım.
"Biri Başbakan’a söylesin; şu kabine değişikliğini yapsın artık. Devlette işlerin durduğunu bilsin. Bu durum bizi de batırır" dedi.
"İşlerin durduğunu nereden biliyorsun, bunun otelle ilgisi ne?" diye sorunca, "İlgisi ne demek olur mu?" çıkışını yaptıktan sonra devam etti:
"Devlette işlerin durduğunu en iyi ben anlarım. Çünkü müşterilerim bürokrasiyle işi olanlar. Seçimden sonra bıçakla kesilir gibi müşteri azaldı. Doluluk yüzde 10’a düştü. Anla devlette işlerin ne durumda olduğunu."
ERDOĞAN’DAN BİR GÜZEL HAREKET
Durum sadece bürokraside değil, AKP grubunda da bakanlar arasında da aynı; iki AKP’li bir araya geldiğinde tek konu kabine revizyonu.
Başbakan Tayyip Erdoğan ise konuyla ilgili her soruya "Olacak" yönünde yanıtlar veriyor; ama nedense bir türlü harekete geçemiyor.
Her an revizyon yapılacak gibi olsa da Başbakan’ın, bütün beklentilere karşın, işi neden bugüne kadar taşıdığını anlamak mümkün değil.
"O bakanları kapının önüne koyarım" sözlerinin altından eziliyor, desek sanmıyorum; çünkü bu sözlerinin ardından bakanların gönlünü aldığını, onlardan kendi üslubunca özür dileyerek yanlışı düzelttiğini biliyorum.
Erdoğan’ın böyle güzel bir harekette bulunması sevindirici gelişme.
Bakanlardan esirgemediği bu güzel hareketi örneğin, Aydın’da kendisine hakaret ettiği gerekçesiyle şiddet gören, boğazı sıkılan, ensesinde dört tırnağın sıyrık izi kalan 13 yaşındaki M.S.Ö.’ye de gösterse güzel olmaz mı?
Benden önermesi tabii; ama itiraf etmeliyim ki, seçim sonrası konuşmalarını dikkatle izlediğim Başbakan’da henüz bir "mesaj alma" durumu göremedim.
"Ne olacak bu Kılıçdaroğlu’nun CHP’deki pozisyonu" sorusunun ise kabine revizyonundan daha yaygın hal aldığını söylemeliyim.
UÇAK TARLAYA GİRMEDEN
Ege’den sonra Karadeniz’e de Kılıçdaroğlu ile giden Deniz Baykal’ın, yönetimindeki arkadaşlarının, "Grup başkanvekili olarak devam etsin. 2011’deki olağan kurultayı biraz erkene alalım, o zaman yönetime girsin" anlayışına destek vermediğini, farklı formül peşinde olduğunu düşünüyorum.
"Yeni, sevilen isimler bulalım", "Değişim şart" diyen Baykal’ın, önünde yakıcı bir zaman sorunu olduğu için hızlı hareket etmesi gerekiyor.
Yoksa ne olacağını da bir eski siyasinin sözleriyle aktarayım:
"Uçağı kaldırmak için belli bir zaman aralığında pistte, yaklaşık 200 km hıza ulaşmalısın. O aralık geçer, 100 km’de kalırsan tarlaya girersin."
Kıçıldaroğlu hızını almış CHP uçağının kalkışa geçmesi için 2011 çok geç ve de genel seçimin 2010’da yapılması daha yüksek olasılık.
Lider değişimi peşinde olmayan Kılıçdaroğlu’na yönelik CHP’deki her direniş, halkın ona sempatisini CHP’ye karşı bir antipatiye dönüştürebilir.
Belki de Baykal, her yere Kılıçdaroğlu ile giderek direnişçi arkadaşlarına, "Tamam vefaysa vefa; ama siz de bu tabloyu görün" demek istiyor.
CHP’de değişimi mevcutlar bugüne kadar yapamadığına göre kim yapacak?
Onlar kabul etse de etmese de halkın gösterdiği adres belli ve de halk, Kılıçdaroğlu’nun bugünkü pozisyonundan memnun değil, yeterli bulmuyor.
Baykal da mesajı almış, bir şey yapmak istiyor; ama ne, henüz belirsiz.