Paylaş
MHP, süreçte AKP ve CHP’ye oranla daha ortada kalmanın rahatlığı içindeydi.
Devlet Bahçeli’nin bu güçle, Başbakan Tayyip Erdoğan’a, “yaşanmış, sorumluları belli 28 Şubat’tan hesap sorma” çağrısı yapması çok önemliydi.
Doğrusu Bahçeli’nin bu sözleri neden öne çıkamadı, onu da anlamış değilim.
“AKP’yi bitirme planı” olarak da anılan planın, iktidar grubunda, öncelikle de “Haklı çıktık” gerekçesiyle, ciddi bir moral etkisi yarattığını söylemeli.
CHP’de ise sessizlik hâkimdi; Deniz Baykal’ın da konuşmasında konuya hiç girmemesi yoruma gerek bıraktırmayacak bir durumun göstergesiydi.
Anladığım; Baykal, ıslak imza Albay Dursun Çiçek’in parmak izi ile desteklenmediği sürece kuşkularını koruyacak, ancak bu kuşku da giderilirse belki o zaman, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’a olay ilk ortaya çıktığında yaptığı istifa çağrısını yenileyebilecek. Ne diyelim; biraz Nasreddin Hoca’nın dağın ardındaki umudu gibi ama...
O “HAYRETİ” UNUTMAMALI
Islak imzadaki gelişmeler sadece grupların havasını etkilemekle kalacak gibi değil, önümüzdeki siyasi sürece de önemli etkide bulunacak.
Ne ilgisi var demeyin; işte Anayasa değişikliği konusundan girelim.
İktidar, muhalefetten umudunu kesince yola tek başına çıkmaya karar verdi.
Hedefi de hiç değilse referandumu getirecek kabul oyuna ulaşmak.
İşte bu noktada bakıyorum muhalefetin gözü AKP’deki olası firelerde.
Daha başından belirteyim; öyle ya da böyle, BDP’nin gelecek pakete destek vermemesi çok zayıf bir olasılık; koşulan, “siyasi partilere Hazine yardımı” ve “seçim barajını düşürme” şartları da çok güçlü direniş noktaları değil.
Ortaya en azından anadilde eğitim talebi ile çıkılmadığına göre küçük manevralarla uzlaşma beklemek iyimserlik sayılmamalı.
BDP’yi geçelim, referandum için gerekli olan 330 oyun hesabını yapalım; “AKP, 337 milletvekilinden 8 fire verir mi, vermez mi” diye soralım.
Islak imzadaki gelişme bence bu olasılığı da tamamen ortadan kaldırmıştır.
Grupta en çok eleştirilen Beşir Atalay hakkındaki gensoruda “Kabul” diyen tek AKP’li Zekai Özcan’ın “Hayret ettim” demesini hiç unutmamak gerekir.
LİDER RİSK DE ALABİLMELİ
Başbakan Erdoğan ağırlığını koyduğu sürece, çok önemli yeni bir gelişme olmadıkça, kimse AKP’den üç-beşten fazla fire beklemesin, derim; ama Erdoğan’ın bir risk aldığı ise doğru.
Risk, 330’u bulmakta değil; Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın da uyardığı gibi, “Ben yaptım, oldu” anlayışı ve referandumun sonuçlarıdır.
Siyasetçinin zaman zaman böylesi riskler alması hiç de yanlış değil.
İşsizliğin yüzde 14’e çıktığı, enflasyonun beklentileri aştığı bir ülkenin başbakanının, halkı başka bir konuyla meşgul etmesi akıllıca bile görülmeli.
Çünkü; muhalefet bunu, “Erdoğan’a evet mi, hayır mı” noktasına taşıyacak; ama Başbakan da, “Geniş halk kesimlerini ilgilendiren anayasa değişikliğine de direnen muhalefete evet mi, hayır mı” diye soracaktır.
Halkın buna karşılığını şimdiden kestirmek zor; ama anımsatmalı ki, herhangi bir olayda muhalefetin B planı olduğunu pek görmedik; ancak iktidarın sadece B değil, C ve D, planları olduğunu da çok gördük.
Paylaş