ARA sıra gittiğim, yemekleri ve servisi çok güzel olan bir restoran vardı.
Son iki yıldır gitmediğim bu restorana, geçen hafta uğradığımda, sahibi her zamanki sıcaklığıyla karşıladı. Rezervasyonla dahi zor yer bulunan bu restoranın yarısından fazlasının boş olması dikkatimi çekti.
Merak edip sordum. Başladı anlatmaya;
- Hocam, işler önceki gibi değil. Burada 25 kişi çalışıyor. Vergisi, sigortası, aşçısı, garsonu, kirası, elektriği, suyu derken inanılmaz giderlerimiz var. Vergi dairesi, SSK, belediye, elektrik, telefon ve su derken, her gün bir yere ödememiz var. Bir şeyler satarak ayakta kalabiliyoruz. Dört ay önce otomobilimi, geçen ay da servis aracımızı sattım. Bu arada, bir de ortak aldım. 42 yaşındayım. Altı ay önce by-pass oldum. Doktorlar da stresten uzak durmamı öneriyorlar. Ne yapacağımı bilemiyorum...
Biran kulaklarıma inanamadım, o işleri çok iyi olan ve kimbilir ne yatırımlar yapmıştır ve ne kadar mutludur dediğim kişi, son derece sıkıntılı vaziyetteydi...
PALYAÇO VE SİRK
Dayanamadım;
- Bak sana bir fıkra anlatacağım.
"Bir gün psikiyatristin muayenehanesine üzüntülü vaziyette birisi gelmiş ve başlamış konuşmaya;
- Benim ekonomik durumum son derece iyi. Maddi anlamda ulaşamadığım şey yok gibi. Sağlığım da yerinde. Ancak bir sorunum var.
- Nedir o?
- Neşelenemiyorum. Sürekli moralim bozuk. Şöyle gülmek, bazen kahkaha atmak, eğlenmek istiyorum. İşte bunun için size geldim.
- Arkadaş, işin doğrusu bu olay, benim uzmanlık alanıma girmiyor. Ancak sana bir öneride bulunabilirim. Şu karşıya 10 gün önce bir sirk geldi. Bir de palyaço var. Ben gittim. Çok güzeldi, özellikle de o palyaço harikaydı. Gülmekten yerlere yattım, o kadar çok eğlendim ki... Sana da o sirke gitmeni özellikle o palyaçoyu seyretmeni öneririm.
Bunun üzerine adamın suratı iyice asılmış ve adeta fısıltı halinde konuşmuş;
- O palyaço var ya... O benim işte..."
Fıkrayı bitirir bitirmez restoranın sahibi heyecanla atıldı;
- Hocam, o palyaço var ya o benim işte...
O sırada konuşmalarımızı dinleyen masadaki diğer arkadaş aniden söze girdi.
- Hayır!.. O palyaço benim.
Sonra bir başkası... Anladım ki çoğumuz, o palyaço gibiyiz...
Demek ki şakaymış
24 Aralık 2006 tarihli "Ücretlilere 2007 yılı şakası mı?" başlıklı yazımızda; 20 Aralık 2006 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 259 No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği’nde, ücretlilerin 2007 yılı harcamalarına uygulanacak vergi iadesi oranlarının yayınlandığını yazmıştık.
Hemen ardından da;
"Bu bugünkü durum.
Belli olmaz, birkaç ay sonra bir kanun çıkar. Vergi iadesini geriye dönük siler atar!.. Fişler elinizde kalır. Burası Türkiye..." demiştik.
Bademin toptan satışında, KDV oranı "acı" ya da "tatlı" olma durumuna göre değişiyor.
Acı bademin KDV’si yüzde 1, tatlı bademin KDV’si ise yüzde 18.
Acı ile tatlı badem arasındaki 18 katlık bu farkı anlayan varsa beri gelsin...
Asansör
TEMEL’le oğlu İstanbul’u hiç görmemişler ve bir iş için oraya giderler. Küçük köylerinden sonra gördükleri her şeye şaşırır ve hayretler içinde kalırlar. Taksim’de gezerlerken bir otelin içine girerler. Bir bakarlar ki demirden duvarlar ve bu duvarlar otomatik olarak açılıp kapanabiliyor.
Tabii ki ikisi de şaşırmış. Temel’in oğlu babasına sormuş; "Buba bu ne ya?"
Temel hayatında hiç asansör görmediği için şu şekilde yanıtlamış;
"Oğlum ben böyle bir şeyi hayatımda görmedim, ne olduğunu bilmiyorum."
İkisi de büyük bir şaşkınlıkla bu duvarlara bakarken 150 kiloluk şişman bir bayan açılan duvarlardan küçük bir odanın içine girer. Duvarlar yine kapanır ve numaralar birer birer yükselmeye başlar. Daha sonra numaralar küçülmeye başlar. Temel ve oğlu şaşkınlık içindedirler.
Birazdan duvarlar yine açılır ve dışarıya 24 yaşlarında çok güzel, seksi, zayıf ve sarışın bir bayan çıkar. Temel gözünü bu bayandan ayırmadan oğluna sessizce;
"Hemen git anani al ve buraya cetur!.."
(Teşekkürler Prof. Dr. Metin TAŞ)
Nisan bir
KÜÇÜK yavru heyecanla annesine koştu;
- Anneee, anneee!.. Çabuk üst kata çık!.. Bak ne göreceksin. Tanımadığım bir adam bizim hizmetçinin koynuna girdi.
Anne basamakları üçer beşer atlayıp çıkarken, aşağıdan çocuğun sesi duyuldu;
- Nisan Biiir... Nisan Biiir... Çıkma anne, çıkma!.. Kandırdım seni. Bizim hizmetçinin koynundaki tanımadığım bir adam değil... Babam, babam...
13 neden uğursuz
ÖZELLİKLE"13" rakamının uğursuz sayılması Hıristiyan kaynaklı bir hurafedir.
İstanbul 29 Mayıs 1453 Salı günü Türkler tarafından fethedilmiştir.
1453 tarihinin rakamlarının toplamı (1 + 4 + 5 + 3 =13) "on üç" eder. Hıristiyanlar tarafından uğursuz kabul edilmiştir.
13’ün Hıristiyanlarca uğursuz kabul edilmesinin "İstanbul’un Türkler tarafından alınışı" ile ilgili olan hurafenin dışında iki nedeni daha vardır;
1- Hz.İsa’nın son yemeğine katılan Havariler’den 13’üncüsünün onu ihbar ederek öldürülmesine neden oluşu.
2- Selahattin Eyyubi adlı İslam komutanının Haçlı seferlerinin on üçüncüsünde, onları kesin bir yenilgiye uğratması.
Kadınlar ve erkekler
Cinsel obje olarak görülmekten bıkan her kadına karşılık, cinsel performansı için telaşlanan bir erkek vardır.
Dişiliği sorgulanan her kadın sporcuya karşılık, erkekliğini kanıtlamak üzere rekabet etmek zorunda kalan bir erkek vardır.
Kimi ne yıkar
Memuru sosyetik avrat,
Politikacıyı yersiz inat,
Babayı da hayırsız evlat yıkar...
(Teşekkürler Ömer Okan ÇAĞLAR)
Aya ulaşma umutları içindeki insanlar, ayaklarının dibinde açan çiçekleri görmez olurlar.