İşyeri bilgisayarını kişisel işinde kullanan tazminatsız işten atılır

BİLGİSAYAR olayı, günlük yaşantımızın adeta bir parçası oldu... Tıpkı cep telefonu gibi.

Çok kişi birbirine "Bilgisayar ve cep telefonu yokken, ne yapılıyordu?" diye soruyor.

Yazı konumuz olan işyerlerindeki bilgisayara gelince... Bazen iş için bazen de kişisel amaçlı kullanılıyor.

Özellikle şirketlerdeki bilgisayarın, kişisel işlerde kullanılması, ciddi sorunlar yaratabiliyor hatta o işçinin, tazminat ödenmeksizin işten çıkarılmasına bile neden olabiliyor.

HAKLI NEDEN

Yaşanmış ve yargı kararı ile kesinleşmiş, somut bir olay var.

4857 sayılı İş Kanunu’nun 18. maddesinde; iş sözleşmesinin, işveren tarafından işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından kaynaklanan, geçerli bir sebebe dayanılarak feshedilebileceği belirtiliyor. Bu sebepler ancak işyerinde olumsuzluklara yol açması halinde, fesih için geçerli bir neden olabiliyor.

Yargıtay’a intikal eden somut uyuşmazlıkta;

"İşçinin şirket bilgisayarını, mesai saatleri içinde, kişisel mailinde kullandığı, bir haberi, işyerinde çalışan bir çok arkadaşının mailine gönderdiği anlaşılmaktadır. İşçinin bu davranışı, şirketin iç işleyişi ile ilgili düzenlenmiş kurala aykırı olduğu gibi, işçinin; mesai saatleri içinde, kişisel ihtiyaçlarında, işyeri bilgisayarını kullanarak, iş görme yükümlülüğünü yeterince yerine getirmediği, bu davranışının da işyerinde olumsuzluklara neden olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle, iş sözleşmesinin feshi olayının geçerli nedene dayandığına..." oybirliğiyle karar verilmiş (Yargıtay 9.Hukuk Dairesi’nin, 5.2.2007 Tarih ve E.2006/30107, K.2007/2011 sayılı kararı).

OLAY CİDDİ

Görüldüğü gibi, mesai saatleri içinde, şirket bilgisayarının kişisel amaçla kullanılıp, işle ilgilenilmemesi, işveren açısından, işçiyi işten çıkarmak için "geçerli bir sebep" olarak kabul edilebiliyor.

Bilgisayarın, günlük yaşantımızın bir parçası olduğu şu dönemde, Yargıtay’ın yukarıda özetine yer verilen kararı, çalışanlar açısından son derece önemli.

Özellikle şirketlerde çalışanların, bilgisayar kullanırken dikkatli olmalarında yarar var.

25 yıllık sigortaya 50 Yeni Kuruş ödeme

MUSTAFA Buğday, 82 yaşında ve maddi durumu iyi olmayan, Adanalı bir vatandaş.

1971 yılından itibaren, 25 yıl süreli Serbest Meslek Hayat Sigortasına "kár paylı hayat sigortası" yaptırıyor ve her ay düzenli olarak 100 lira ödüyor (O tarihte 100 liraya, bir Cumhuriyet altını alınabiliyor).

1996 yılında, prim süreci bitiyor ve kendisine yapılacak ödemeleri bekliyor. Yazışmalar, sorular, yanıtlar vs. derken, 10 yıl sonra ödeme ile ilgili yazı geliyor.

Gelen yazıda, 25 yıl süre ile her ay ödediği 100 YTL’nin karşılığı olarak "ülke ekonomisindeki hızlı değişiklikler, yüksek enflasyon, paramızın inanılmaz boyutlarda değer kaybetmesi nedeniyle" kár payı ilavesi ile 0,50 YTL yani 50 Yeni Kuruş ödeneceği belirtiliyor.

İnanılması zor bu olayın tüm belgeleri elimizde.

Ne diyelim, kár payı dahil 25 yıl prim ödemeye 50 Yeni Kuruş!..

Peki... Ya kár payı olmasaydı, ne kadar ödenecekti?

Kadın ve erkek

Bazı kadınlar her zaman kandırılabilir. Bütün kadınlar bazen kandırılabilir ama aynı kadınlar aynı erkek tarafından aynı şekilde kandırılamazlar.

Helen Rowland

Erkekler kuş gibidir; çok sıkarsanız boğulur, serbest bırakırsanız uçar.

Sydney Rome

Erkeği ele almak kolay, elden çıkarmamak hünerdir.

Pytagore

Eczacı ve delikanlı

PARİS’te bir eczaneye giren delikanlı, eczacı bayanı görünce geri dönmeye davrandıysa da genç bayanın; "Ne istediniz?" sorusu üzerine durmak zorunda kaldı.

Delikanlı, bayana "Eczacı beyle görüşecektim" der. Bayan ise "Eczanenin sahibi benim. İki de bayan ortağım var. Ne istediğinizi bize söyleyebilirsiniz" deyince delikanlı kızarıp bozararak; "Son günlerde bana bir şeyler oldu. Kadınlar beni çok tahrik ediyor. Üç beş kadın bile yetmiyor. Bunun için bana acaba ne verebilirsiniz?" deyince eczacı bayan; "Bir dakika, içerdeki arkadaşlarımla konuşayım" der ve içeri odaya girer. Arkadaşlarından fikir alıp geri dönünce delikanlıya derdi konusunda çareyi söyler;

"Size ayda sekiz bin Euro verebiliriz. Bizim evde kalırsınız, yiyip içmek de bizden..."

(Teşekkürler Engin EREM)

Kaynana, gelin, görümce

Kaynana çaydanlık gibidir, fokur fokur kaynar.

Gelin demlik gibidir, sinsi sinsi demlenir.

Oğlan bardak gibidir, bir gelin doldurur, bir de kaynana...

Görümce çay kaşığı gibidir, arada bir gelir ortalığı karıştırır.

Çocuk şeker gibidir, ortalığı tatlandırır.

Kayınpeder de çay tabağı gibidir, okkalıca oturur...

(Teşekkürler Av. Zafer KÖKEN)

Acemi şoför

TEMEL ehliyet sınavında kan ter içinde araba sürüyormuş. Hocasına dönüp; "Hocam bu yayalara çok gıcık oluyorum. Ne zaman araba sürmeye başlasam önümden bir oraya, bir buraya koşuşturup dururlar" demiş.

Kurs öğretmeni:

"Sakin ol Temel, sen önce şu kaldırımdan aşağı in, onlar o zaman koşuşturmazlar."

(Teşekkürler İsmail EDEL)

Bir zamanların bakanları

İKİNCİ Dünya Savaşı yıllarında Gazi Lisesi’ni bitiren 2 genç, okulu bitirir bitirmez yurtdışında okumak için gençlerden birinin babası olan, Milli Eğitim Bakanı’na gitmişler.

Bakan, çocukları dinlemiş ve oğlunu dışarı çıkartıp, arkadaşına şunu demiş: "Ben Milli Eğitim Bakanı’yım, eğer oğlumu yollarsam bu yakışık almaz, ama seni yollayacağım."

Bu çocuk savaş yıllarında Alman elçisinin uçağıyla Almanya’ya okumaya uçarken, bakanın oğlu olan arkadaşı da onu uğurlamaya gelmiş ve bütün lise hayatı boyunca yurt dışında okumak hayaliyle biriktirdiği harçlığını da çıkarıp vermiş arkadaşına: "Buna benim artık ihtiyacım olmayacak, sen kullan" diye...

Uçağa binen yolcunun adı; Gazi Yaşargil. (Prof.Dr. Beyin Cerrahı)

Bakanın oğlu ise; Can YÜCEL

Tecrübe, herkesin hatalarına verdiği addır.

Oscar Wilde
Yazarın Tüm Yazıları