Tarih kitapları Mustafa Kamil’i niye yazmıyor

GAZZE meselesi bir tartışmayı yine gündeme getirdi. Türkler Arapları sevmez. Arapların da Türkleri sevmediği bilinir. Peki bu dargınlık niye? Türk tarafına göre “Araplar bizi 1916’da sırtımızdan hançerledi.” Arap tarafına göre ise “Türkler bizi 400 yıl sömürdü.” Gerçek bu mu? Hayır. İki tarafın tarih yazımında büyük hata olduğu kesin. Geliniz size hiç tanımadığınız birini; Mustafa Kamil’i tanıtayım...

Haberin Devamı

Arapların şöyle bir sözü var:
“Hele toz duman bir dağılsın
Ata mı bindin, eşeğe mi anlarsın!”
Sanırım son on gündür dış politikada yaşadıklarımızı bu dizeler çok iyi anlatıyor. Hükümetin dış politikasının rotası konusunda medyada herkes yorumlarda bulunuyor. Benimki eksik kalsın.
Benim üzerinde duracağım konu, bu tartışmaların bir acı gerçeği yine gündeme getirmesi oldu: Türkler Arapları sevmez!
Yani deniyor ki: “Bu Araplar Birinci Dünya Savaşı’nda İngilizlerle bir olup bizi sırtımızdan hançerledi; niye şimdi onlar için dünyayı karşımıza alıyoruz?”
400 yıl hemen hemen hiç sorun çıkarmadan yaşayan Araplar Osmanlı’ya göre “Kavm-i necip” idi. Arap dili, kültürü Osmanlı yaşamıyla kaynaştı.
Ancak Birinci Dünya Savaşı’nda Mekke Şerifi Hüseyin, İngilizler ile anlaşarak isyan etti ve Osmanlı Ordusu’nu arkadan vurdu. (Paris’te 3.1.1919’da, bağımsızlık sözü karşılığında Yahudilerin Filistin’e göç iznini veren de Şerif Hüseyin’in oğlu Emir Faysal’dır.)
Arkadan hançerlenme doğrudur ama hep atlanan nokta Şerif Hüseyin’in “Araplar”ın tümünü temsil etmediği, aksine bir istisna olduğu /images/100/0x0/55ea162af018fbb8f86a6ef0gerçeğidir.
Peki hiç mi milliyetçi Arap örgütleri kurulmadı? Kurulmaz olur mu; kuruldu. Ama bakın büyük çoğunluğu neyi savundu?
MİLLİYETÇİ ARAP ÖRGÜTLERİ
 1789 Fransız Devrimi modern çağın en önemli ideolojilerinden birini ortaya çıkardı: Milliyetçilik.
Fransız General Napolyon’un 1798’de Mısır’ı işgal etmesi Arap (Ön) Milliyetçiliği’nin doğmasına neden oldu.
Fransızlar Mısır’da çok az süre kalmasına rağmen milliyetçilik fitilin ateşlenmesine sebep oldu. Rafi el- Tahtavi (1801-1873) gibi isimler “vatan”, “vatan sevgisi” gibi kavramları Arap dünyasına soktu. Cemaleddin Afgani (1839-1897) gibi din adamları “medeniyet” kavramını İslam alemine kazandırdı.
Kavalalı Mehmet Ali Paşa döneminde eğitim için Fransa’ya gönderilen öğrenciler İslam modernizminin öncüsü oldular.
Bu “Arap Uyanışı”nın temelinde, Arap tarihi, Arap dili, Arap edebiyatı gibi “kültürel uyanış” ilk sıradaydı.
Genel olarak Osmanlı karşıtı bir siyasal çizgileri yoktu. Sadece Nasif el-Yazıcı’nın (1847-1906) önderliğindeki Lübnanlı Hıristiyan Araplar, Osmanlı idaresinden kurtulunması gerektiğini savundular. 1875’te Türk düşmanlığı yapan “Beyrut Gizli Cemiyeti”ni kurdular. Bu gruba dahil aydınların çoğunun Fransa ve ABD’nin kurduğu misyoner okullardan mezun olduklarını eklemeliyim.
Suriye’de ortaya çıkan milliyetçi Arap örgütünün lideri el-Kevakibi de Mason’du!
Yine de yazdığım gibi Müslüman Arapların büyük çoğunluğu Osmanlı’yla birlikte hareket etmekten yanaydı.
Bunlardan biri de, Osmanlı ve İslam karışımı bir milliyetçiliği savunan Mustafa Kamil’di...
MUSTAFA KAMİL KİMDİR
14 Ağustos 1874’te Kahire’de doğdu.
Ve ne yazık ki, 1908’de 34 yaşında öldü.
Küçük yaşta Kuran eğitimi gördü. 1891’de Medresetü’l-hukukı’l-hidivviyye’ye kaydoldu. Başarılı bir öğrenciydi. Paris Üniversitesi’nin Kahire’deki şubesi Ecole de Droit’e yatay geçiş yaptı. Fransa’ya gitti; 2 yıl Toulouse’da hukuk okudu. 1893’te “el-Medrese” adlı İngiliz işgaline karşı çıkan muhalif dergiyi çıkardı.
1898’te yazdığı “Şark Meselesi” (el-mesele el-Şarkiyye) adlı kitabı, Avrupalı rakiplerinin karşısında var olma mücadelesi veren Osmanlı’nın müdafaası gibiydi.
İngilizlerin desteğiyle Osmanlı’dan koparılacak topraklar üzerinde bir Arap hilafeti kurulması yönündeki söylentilere şiddetle karşı çıktı; bunun Osmanlı’nın sonunu getireceğine; Arap halklarını ise Batı boyunduruğu altına sokacağına inandı.
Mustafa Kamil için Osmanlı’nın bekası hayati önemdeydi. İmparatorluğun çöküşü evrensel bir savaşa neden olabilirdi. Ona göre, Müslümanlar bu yüzden Osmanlı padişahının/İslam halifesinin etrafında toplanmalıydı. Sultan ayakta kaldığı müddetçe büyük güçler Araplara dilediklerini yapamazlardı. Bu düşünceler etrafında örgütlenen Mustafa Kamil ve beraberindekiler 1897 Yunan-Türk Savaşı ve 1906 Akabe olaylarında Babıâli’yi desteklediler.
Mustafa Kamil “Osmanlı Mısır’ı” tanımını yaptı. Mısır’ı İngiliz işgalinden kurtarmak için Türk, Çerkez, Firavun soyundan gelenler, Kıptiler vd. herkesin işbirliği yapması gerektiğini savundu.
PIERRE LOTI ’NİN ARKADAŞI
Mustafa Kamil’i esas üne kavuşturan olay, Mısır milliyetçiliğinin önemli dışavurumlarından olan Dinşavay Hadisesi’ydi.
1906’da Dinşavay Köyü’nde güvercin avlamak isteyen İngiliz subayını bir köylü kadın yanlışlıkla yaraladı. İngiliz askerlerin köylüleri dövmesi üzerine olaylar çıktı. Çıkan olaylar sırasında kaçan askerlerden biri güneş çarpmasından öldü. İngilizler bu olayın sistematik bir isyan olduğunu iddia etti. Köylülerden dördü idam edildi; geri kalanları da müebbet ve değişik süreli hapis cezalarına çarptırıldı.
Bu haksız yargılama Mısır’da milli bilincin oluşumuna neden oldu. Mısırlı köylüler ile şehirli milliyetçiler arasında duygudaşlık oluştu. Bu noktada devreye Mustafa Kamil gibi aydınlar girdi.
Mustafa Kamil, Dinşavay Olayı’yla ilgili yakın dostu ünlü edebiyatçı Pierre Loti vasıtasıyla Le Figaro’da 11 Temmuz 1906’da uzun bir mektup yayımlattı.
(1909’da Mısır’la ilgili gözlemlerini içeren bir kitap yayımlayan Loti, eserini Mustafa Kamil’e atfetti.)
MİLLİCİLERLE-ÜMMETÇİLER KARŞI KARŞIYA
Dinşavay Olayı’ndan sonra Mustafa Kamil ve arkadaşları 1907’de el-Hizbü’l Vatani’yi (Milli Parti) kurdular.
Parti, ülkeyi 1882’den beri elinde tutan İngilizlere de, Arap milliyetçiliğine de şiddetle karşıydı. Salt milliyetçilik etiketinin İngilizlere karşı mücadele veren güçleri parçalayacağına inanıyorlardı.
Osmanlı hilafetine bağlıydılar. Onlara göre Osmanlı’yı zayıflatan her girişim aynı zamanda İslam halifesinin ve hilafetin de zayıflatılması dolayısıyla İslam âleminin başsız kalması ihtimalini doğurmaktaydı. Federatif bir siyasi yapıdan yanaydılar.
Peki Hizbü’l Vatani’nin rakibi kimdi dersiniz:
Ahmet Lütfi es-Seyyid önderliğindeki Hizbü’l Ümme (Ümmet Partisi) idi. Bu partiye göre, Mısır’a eğer bir hami gerekiyorsa, bu Osmanlılar değil, İngilizler olmalıydı!
Mustafa Kamil ve arkadaşları sadece İngilizler ve kuklaları Hizbü’l Ümme’yle mücadele etmedi. Bir dönem destek aldıkları Hidiv Abbas Hilmi’yle de zamanla karşı karşıya geldiler.
Abbas Hilmi, İngiliz Valisi Lord Cromer ile geçinemediğinde yanına, Hıdiv İsmail döneminde geliştirilen modern sivil ve askeri okullarda eğitim görmüş, üst düzey tahsillerini Avrupa’da yapmış sivil ve asker aydınları aldı. Mustafa Kamil bunlardan biriydi.
Ancak...
1907’de Lord Cromer’in yerine İngilizlerin Eldon Gorst’u atamaları, Abbas Hilmi için mücadelenin bitmesi anlamına geldi. Abbas İngilizlere yakınlaştı.
Mustafa Kamil bu aşamada Osmanlı’yla ilişkilerini daha geliştirdi. Zaten 1899’da “Bey” ve 1904’te “Paşa” unvanı almıştı. Sultan II. Abdülhamid’in vermek istediği hediyeleri, nişanları her seferinde “davaya zarar verir” gerekçesiyle kabul etmeyecek kadar idealistti.
BAŞ ÇELİŞKİ
Kalemini ve sözlerini silah gibi kullanan Mustafa Kamil’in İngilizlere karşı olan bu siyasi çizgisi; İha El -Arabi El- Osmani Cemiyeti, El Kahtaniyye Cemiyeti, El Ahd Cemiyeti, La Merkeziye Cemiyeti, El Fetat Cemiyeti gibi birçok örgütü etkiledi.
Arap örgütlerinden son ikisi zamanla İngiliz emperyalizmine karşı mücadele veren Mustafa Kamil’in yolundan saptı. Baş çelişkinin emperyalizm olduğu gerçeğini kavrayamamışlardı. Çok vakit sonra İngilizlerin kuklası olduklarını anladılar ama iş işten geçmişti. Ve onlar yüzünden Arap toprakları bugün hâlâ yarı sömürge niteliğinden kurtulamadı.
Evet, bizim tarih kitaplarımız Mustafa Kamil gibi Arap aydınlarını yazmıyor. Bu bilgilere ihtiyacımız var.
Bunları bilmeliyiz ki; Batı dünyasında 11 Eylül’den bu yana en çarpıcı şekilde yükseltilen İslam/ Arap düşmanlığı oyununa gelmeyelim.

Haberin Devamı

MİLLİYETÇİLİĞE YENİLEN KOMÜNİST PARTİLER

Haberin Devamı

GEÇEN yıl Serhat İncirli’nin “Kıbrıslı Komünist Ferit Frank’ın Öyküsüdür” kitabını okuduğumda, Kıbrıs meselesi hakkında o güne kadar hiç aklıma gelmemiş bir olayla karşılaştım. Şöyle:
Kıbrıs Komünist Partisi (AKEL) 24 Aralık 1926’da Türk ve Rum işçiler tarafından kuruldu./images/100/0x0/55ea162af018fbb8f86a6ef2
AKEL’in zamanla Yunanistan komünist hareketiyle birleşme (Enosis) kararı partiyi böldü. Türk komünistler bu birleşmeye karşı çıkıp AKEL’den ayrıldı. Kitap bu süreci Kıbrıslı Komünist Ferit Hüseyin (Frank)’ın hikayesi etrafında anlatıyor.
Okuyunca anlıyorsunuz ki, Kıbrıslı komünistler milliyetçilik olgusunu aşamamışlar ve bölünmüşlerdi.
Bu kitabı niye anımsadım?
Dikkatlerden kaçmış olabilir; İsrail Komünist Partisi, abluka altındaki Gazze’ye deniz yoluyla yardım götüren Mavi Marmara gemisine yapılan baskını kınadı.
Bunun “Kıbrıs Komünist Partisi’ndeki bölünmeyle ne ilgisi var” diyebilirsiniz. Durun, mesele aslında benziyor.
1919’da kurulan İsrail Komünist Partisi (MAKİ) de 1965’te bölündü.
Sebep aynıydı:
Moshe Sneh liderliğindeki Yahudi komünistler, Sovyetler Birliği’nin İsrail karşıtı bir tutum takınmasından ve sürekli Filistin’in yanında saf tutmasından rahatsız oldu. Bu tavır partiyi böldü.
Çünkü Arapların çoğunluğunu oluşturduğu komünistler, kendilerini antisiyonist olarak tanımlayıp MAKİ’den ayrıldı. Bu grup 1 Eylül 1965’te RAKAH adında yeni bir komünist parti kurdu.
Evet Kıbrıs’taki benzer ayrılık İsrail’de de yaşandı. Yahudi ve Arap komünistler de milliyetçiliği aşamamışlardı.
Kıbrıs’taki ayrılık hâlâ sürüyor.
İsrail’deki iki komünist parti arasındaki ayrılık 1981’de bitti. MAKİ sivil toplumcu/liberal sol RATZ ile birleşerek siyasi hayatına son verdi. Sonra 1997’de RATZ da bitti ama bu konumuz değil.
RAKAH, 1989 yılında adını tekrar MAKİ olarak değiştirip, İsrail’in tek komünist partisi olarak siyasi mücadelesine devam ediyor. Parti içinde sayıları az olmakla birlikte Yahudi komünistler de var.
Parti özellikle 2000’li yıllarda İsrail’de yaşanan militarizme ve Filistin ile Lübnan halkına karşı yapılan askeri saldırılara karşı çıkıp, gösteriler düzenledi. Hadash (Yeni) Bloku’nda seçimlere katıldı; 112 bin oy alarak 120 üyeli Knesset’de 4 sandalye kazandı.
Hadi bir soruyla meseleyi bizim topraklara taşıyalım:
Kıbrıs ve İsrail’deki komünist ayrılık Türkiye’de de yaşandı mı?
Yani, Türk ve Kürt komünistler milliyetçilik meselesini alt edebildiler mi? Bir dönem (TKP kontrolündeki TİP’te) bir Kürt komünisti genel başkanlığa kadar getirdiler ama yine de özellikle 12 Eylül 1980 darbesinden sonra bazı ayrılıklar yaşanmadı değil.
Neyse, nereden nereye gittik.
Aslında bu bölümde “dünyaca ünlü Filistinli şair Mahmud Derviş’in şiirlerini bilip de, Araplara düşman olunabilir mi?” diye soracaktım.
Yani Mahmud Derviş’in hayatını yazacaktım. Ama konuya öyle bir yerden girince nerelere geldim!
1961’de İsrail Komünist Partisi’ne kaydolan Mahmud Derviş, aynı bizim Kıbrıslı Ferit Hüseyin gibi büyük kopuşlar yaşadı.
İkisi de vatanlarından uzakta göçebe bir hayat sürdüler.
İkisi de dik duruşları nedeniyle partilerine de, devletlerine de hiç yaranamadılar.
Ve ikisi de inadına idealleri için var güçleriyle mücadele ettiler.
İsrail’deki, Filistin’deki, Kıbrıs’taki ve kendi topraklarımızdaki sorunu aşmamızın bir tek yolu var: Kardeşliğe mahkûm olmak.
Ama komünist partiler bile böylesine bir kopuş yaşıyor ise işimiz hayli zor görünüyor...

Yazarın Tüm Yazıları