Paylaş
Bir ülkenin medeniyet seviyesi benim için doğaya, canlıya ve insana verdiği değerle ölçülür. Bizi biz yapan bu değerler, partiler ve politikalar üstü olmalıdır. İki hafta önce onaylanan, maden çıkarmak için zeytin ağaçlarının taşınmasıyla (!) ilgili yasal düzenleme bu ülkeye âşık bir vatandaş olarak beni çok üzdü.
Diyelim ki bu ağaçlar çok dikkatli bir şekilde taşındı. Bu durumda bile yeni yerinde tutmaları ve verimli ürün vermeleri düşük bir ihtimal. Kökleri tekrar tutana kadar, elle sulama gibi inanılmaz bir bakım istiyor. Ayrıca maden kısa yoldan hızlı kazanç sağlasa da, zeytin ağacının uzun vadede sağladığı kazanç çok daha fazla. Maden bir kez çıkarılıp bitiyor ama zeytin, nesiller boyunca gıda ve gelir
sağlıyor.
Zeytinin mutfağımızdaki yeri malum. Özellikle Ege, zeytin ve zeytinyağı olmadan sofraya oturmaz. Kilis ve Hatay gibi pek çok ilimiz de zeytine ve yağına artan bir önem göstererek ekonomilerine güç katıyor. Dünyada sadece bize özgü ‘zeytinyağlılar’ diye bir yemek kategorimiz var. Yurtdışında her kongrede mutlaka bu kategoriden bahsediyorum ve dünyadaki pek çok şef zeytinyağlı pişirme tekniklerine oldukça ilgi gösteriyor. Şu anda zeytinin, ülkemizde ekonomik değerinin arttırılmasının ve dünyaya ‘Türk malı’ olarak pazarlanmasının tartışılması gerekirken bizim tartıştığımız konuya bakın!
Zeytin ağacı kadar kutsal sayılmış başka bir ağaç bulmak mümkün değil. Bu ağacın insanlık tarihindeki yerine ilişkin en eski veriler Ege Denizi’ndeki Santorini Adası’nda yapılan arkeolojik çalışmalara dayanıyor. Bu çalışmalarda 39 bin yıllık zeytin yaprağı fosilleri ortaya çıkarılmış. İlk zeytin hasadının ne zaman, hangi uygarlık tarafından yapıldığı bilinmese de cevapsız sorular bizi; zeytin, zeytin hasadı ve zeytinyağıyla ilgili efsanelere götürüyor. Zeytin ağacı mitolojiye göre bereketin ve ölümsüzlüğün temsilcisiyken Hz. Nuh’un gemisinden saldığı güvercin, zeytin dalıyla döndüğünden beri ümidin ve barışın da sembolü olur. Zeytin ağacı ve zeytinyağı Anadolu’nun kültürel zenginlikleri arasında çok özel bir yere sahip. Topraklarımızdaki zeytin ağaçları varlıklarını binlerce yıl sürdürmeyi başarmış, son derece kıymetli ağaçlar...
Özellikle Ege’de kurulan sofralarda zeytin ve zeytinyağı mutlaka olur.
Sevgili dostum ve bu yazı için de bilgilerini paylaşan Komili Genel Müdürü Turgut Yeğenada’nın davetiyle geçen sene Komili’nin zeytin hasadına gitmiştim. Orada gerçek zeytinyağına giden mucizevi yolculuğun her adımına tanık oldum. Okuyucularım bilir; Kuzey Ege ve özellikle Kaz Dağları’nın hastasıyım! Bu bölgeyi yüzlerce yıllık zeytin kültüründen ayrı düşünmek imkânsız. Her yıl yeniden doğum gibi yaşanan hasatla zeytin ve zeytinyağı kültürü bu topraklara bereket katıyor.
Ege Bölgesi yüzlerce yıldır geçimini zeytinden sağlıyor. Yetiştirilmesinden hasadına, sıkımından sofralara uzanan bu yolculuğun başaktörü çiftçi... Türk kültürünün bir parçası olarak zeytinyağı ne kadar kıymetliyse zeytin yetiştiren çiftçilerimiz ve özellikle kadınlarımız o derece önemli. Bu kültürün yaşaması için kadınlarla, sürdürülebilirlik yönü gelişmiş projelere imza atmak gerekiyor. Komili’nin Ayvalık’ta kuracağı Zeytin ve Zeytinyağı Enstitüsü’nü, kadın zeytin çiftçileri yetiştirme, iklim dostu ve sürdürülebilir çiftçilik pratiklerini öğretme ve organik zeytin üretimini destekleme hedefleri sebebiyle çok olumlu bir proje olarak görüyorum.
Özetle, binlerce yıldır tüm Anadolu’da var olan zeytine, ağacına, çiftçisine ve zeytinyağı kültürüne sahip çıkmalı, gelecek kuşaklara aktarılması için elimizden geleni ardımıza koymamalıyız. Çünkü zeytinin olmadığı bir Anadolu’da, aynı ağız tadıyla yaşamamız da
mümkün olamaz. Maden biter, zeytin kalır.
Paylaş