Paylaş
Döviz fiyatlarının yükselmesi, enflasyonu, enflasyon yeni zamları tetikliyor. Tekrar 2000’li yıllara dönüldü. Bu sarmal umarız kırılır. ÜFE’nin yüzde 79’larda oluşu yüzde 36’lar seviyesindeki tüketici enflasyonuna da baskı oluşturacaktır. Şu anda iş dünyasında en güncel konusu girdi maliyetlerinin bir anda yüksek oranda artmasının yarattığı problemlerdir. Bahse konu zamların ayrıca ciddi manada “işletme sermayesi” ihtiyacı doğurduğu bilinmeli. Elektrik, doğalgaz, ücretler, SGK, muhtasar gibi “peşin ödeme esaslı” giderlerde, yüzde 50’den az olmamak üzere, yüzde 100’leri aşan fiyat artışları, ödenebilirliği bir yana, çok ciddi “işletme sermayesi” açığı oluşturacaktır. Bu handikapı karşılamak için banka kredilerine yönelindiğinde rotatif kredilerin yüzde 30 ile 45’ler arasında belirlendiği nazara alındığında, hakikaten sermayesi kıt işletmelerde işler hayli zora giriyor demektir. Böylesi durumlarda “tedarik zinciri” kırılır, daha da kötüsü “ödeme namusu” kriteri zaafa uğrar. Özetle ekonomide işler tatsız gidiyor. Ücretler için konuşulan yüzdeler 45 ile 60’lar mertebesinde.
Asgari ücret yüzde 50 artınca, bağlı olarak diğer ücretler için bu seviyeler konuşuluyor. Ama bu artışlar ne ölçüde mümkün olabilir, bu halmeçhul. İhtimal, firmalar 6’şar aylık periyodlarda daha temkinli bir ücret artışı planlayacaklardır. Özetle; zor bir 2022 herkesi bekliyor.
---------------
ZORUNLU DEVİR TEDİRGİN EDER
TCMB ihracat dövizlerinin yüzde 25’ini, açıkladığı kurlar üzerinden, bankalar marifetiyle ihracatçıdan, bedel döviz alım belgesi ve benzeri bir belgeye bağlandığı anda satın alma kuralını getirdi. Hani bu düzenleme yanlış anlaşılmamalı. İhracatçı mecburen sattığı dövizleri, kambiyo mevzuatı cari olduğuna göre hemen bankalardan yine satın alabilir. Ama bu işlemin maliyeti yüzde 1-2’ler mertebesi olacaktır. Bu düzenleme evvel emirde Merkez Bankası’nın brüt rezervlerini artırıcı bir etki yaratır. Brüt derken bu tutarların neticede “borç” olduğuna vurgu yapıyoruz.
İkincisi; Merkez Bankası bahse konu dövizleri, ki 2022 yılı için bu uygulama aynen devam ettirilirse takribi 65-70 milyar dolardan söz ediyoruz, doğrudan piyasadan temin etme yolunu tercih etseydi müthiş bir talep oluşacağından döviz fiyatları yukarılara tırmanacaktı. Bu yöntem, fiyatını kendi belirlediği için nispeten dalgalanma öncesi fiyatlardan döviz temini imkanı sağlayacak ve daha hesaplı olacaktır.
Tabii ki piyasa döviz talep ettiği müddetçe günün sonunda döviz fiyatları bu neviden palyatif çözümlerden etkilenmeyecek ve nereye gidecekse yine o yere gidecektir. Ama belirttiğimiz gibi TCMB için bu yöntemde brüt rezerv artırımı ve edinimde bir maliyet avantajı söz konusudur. Belirtmek gerekir ki, bu uygulamalar geçmişte denenmiştir.
Zorunlu devir müessesesi kambiyo serbesti rejimine zarar verir. Bu düzenleme, bahse konu serbestiye yönelik “çemberin daraldığı” izlenimini verdiği için sakıncalıdır.
Diğer bir düzenleme, Merkez Bankası’nın döviz varlıkları ile ilgili, hesaplar arasında virman yapılarak bir realizasyon kaydı oluşturulmasıdır. Bu yolla takribi 130 milyar TL’lik bir ters kayıt işlemi ile 70 milyar TL’lik zararın, 60 milyar TL kâra dönüştürüldüğü, söylenmektedir. Neticede bu yolla bir bilanço karı oluşturarak hazineye kar dağıtımı şeklinde fon yaratılmış ve o bildiğimiz klasik ve muhafazakâr Merkez Bankacılığında yeni bir eşik aşılmıştır. Ekonomi yönetimi, anlaşılan artık her imkânı zorlayarak kaynak oluşturmaya çalışıyor. Bu neviden kısa vadeli çözümlerin sıkıntıları bellidir. Neticede kur farkı fiktif bir gelirdir. Bu gelir banka bünyesinden vergilendirilerek hazineye aktarıldığında geriye kalanların döviz cinsinden ifadesi, esasında yapılanın bir kâr dağıtımı değil, sermaye azaltımı olduğunu gösterir.
Neyse, tercih tabii ki ekonomi yönetiminin.
Paylaş