Paylaş
Ama bu konulardan bir tanesi var ki, diğerlerinin toplamından daha önemli.
Teknolojik gelişmelerin yakın gelecekte hayatımızı nasıl değiştireceğinden söz ediyoruz.
Bu yıl Davos toplantılarında da bu konular tartışıldı.
Gelişmeler gözlendiğinde insanoğlunun evrenin işleyiş şifrelerine süratle hakim olduğu anlaşılıyor.
Prof. Özgür Demirtaş, bilgiyi tasnifleyen ve geliştiren bilgisayarların, “dahi” insan sayısında “patlamaya” yol açacağını ve teknolojik birikimin yakın zamanda “her dakikada onbin” Einstein kalibresinde “yaratıcı beyin”leri devreye sokacağını ifade ediyor.
Bazı alt sektörlerde “bilginin yarılanma süresi”nin birkaç saate inmiş olması, bahse konu teknolojilerin yaşantımıza yansımasının da çok kısa bir süreye işaret edeceğini gösteriyor.
Geleceğin dünyası, uçan otomobiller, hızlı trenler gibi... Bilinen beklentilerin çok ötesinde, uzay yolculukları, uzun ömürler, bilgisayarlara transfer edilmiş beyinler, neyi nasıl algılayacağımıza müdahale eden elektronik sinyaller gibi... Hayallerimizi zorlayan bir hayat vaat ediyor...
Bahse, yeni düzenin patronları, “veri”lere sahip olan sınırlı sayıda insan olacak.
Böylesi çılgın, rasyonel, ürkütücü, soğuk bir “üst akıl”, hiç şüphe yok ki, kendi kurallarına uyumlu bir dünya isteyecek ve bunu kolaylıkla tanzim edebilecek.
-----
Big Brother acımasız olacak
TASNİF edilmiş ve geliştirilmeye müsait hale getirilmiş “bilgi”, bilinen tüm kutsalları ve ezberleri ikinci plana atacak.
Milli ve dini değerlerin çok ötesinde, mesela “demokrasi ve özgürlük olmadan ne sanat olur ne de yaratıcılık” gibi kalıplar bile bir anlam taşımayacak.
Galip ihtimal, kutsal metinlere yaslanarak iktidar oyununu sürdürenler, o güvendikleri kitlelerin altlarından süratle çekildiğini gördüklerinde şaşırıp kalacaklar.
Bilimsel bilgiyi yöneten ve “veri”ye hakim olanlar, o bizlerin çok önemsediği “insani değerlere” anlamsız gözlerle bakacaklar ve uzayın sonsuzluğunda “vakit kaybettirici teferruat” olarak, kaale bile almayacaklar.
Modellenen insan prototipi, belki de şu an itibariyle kestiremediğimiz bambaşka tariflere bürünecek.
-----
İthalata bağımlı ihracat
2023 yılına dair 500 milyar dolar “ihracat” hedefimiz var.
Bu hedefin tutturulmasındaki güçlüklerden söz etmiyoruz.
Diyelim böylesi bir performans yakalandı.
Peki bu iyi bir şey midir?
Açık söyleyelim, 500 milyar dolarlık ihracat “cari açık” problemini içinden çıkılmaz hale getirebilir.
Zira mevcut yapısı ile ihracatımız, hammadde ve ara mallar itibariyle ithalata bağımlı durumda.
Sınai mallarda, yerli girdi oranı son derece düşük.
Hal böyle olunca, dış ticaret dengemiz yönünden ihracat artışı “dostlar alış verişte görsün” mealinde “yalan” bir sonuç üretiliyor.
Peki, bu durumun çözümü ne?
Çözüm, kısa vadede hammadde ve ara mallarda yerli üretimi teşvik, orta vadede ihraç ettiğimiz ürünleri katma değerli hale getirebilmek.
Örneğin, mermeri ham olarak değil, mesela mobilya haline getirerek, üstelik bir “marka” oluşturarak pazarlamak.
Pek tabii, aynı zamanda teknolojik ürünler üretebilmemiz gerekiyor.
Milli gelirimizin en az %3-4’ünün AR-GE ve inovasyon harcamalarına tahsis edilmesi icap ediyor.
Ortalama ihracat fiyatımız, kilogram başına 1.5 dolarların altında.
Bu rakamın, gelişmiş ülkeler seviyesine, yani en az üç katına çıkması önem arz ediyor.
Aşağıdaki tablo, bu haliyle ihracatın, ithalat ve cari açığımızı nasıl tetiklediğini açık olarak gösteriyor.
Paylaş