Paylaş
İzmir 19. yüzyılda tüm Akdeniz’in gerçek manada incisi iken çok kültürlü yapısı içerisinde zengin levantenlerin, Rumların ve Ermenilerin semtiydi Alsancak. Fakir Yahudiler ve Müslümanlar semtin periferisinden gıptayla bakarlardı refah timsali biblo yapılara ve renkli sosyal yaşama.
Büyük yangından sonra yeni bir Alsancak inşa edildi. Hristiyanlar artık yoktu. Ancak semt kentin eski-yeni sakinlerinin yine gözdesiydi. Şehrin elitleri akın akın Alsancak’a yerleşiyorlardı. Neticede Alsancak yine en prestijli semt olmuştu.
Bugün için de bu gerçek değişmemiştir. Tamam Karşıyaka güzeldir, Güzelyalı bir başkadır, Bornova şahanedir... Ama Alsancak hep bir adım öndedir ve farklıdır.
Yangından söz etmiştik. O esnada semt büyük ölçüde tahrip olmuştu. Ama “kordon boyu” aynen kalmış, kıyının tarihi dokusuna bir zarar getirmemişti. Körfez 1970’lere kadar tertemizdi. Ancak emanete bermutat yine sahip çıkamadık. Hani yangın artığı Kültür park, nasılsa korundu.
Kıyıda 8-9 katlı niteliksiz apartmanlardan bir beton duvar oluşturduk. Sakız tipi güzelim Rum evlerinin imhası 1980’li yıllara kadar sürdü. Şimdilerde çok yerinden hırpalanmış bir Alsancak var elimizde. Ama bu Alsancak yine çok güzel. Yine İzmir’in en kıymetlisi.
Yakın tarihlerde güzelim Kordon boyunu akıl almaz bir aymazlıkla doldurduk. Ama, çok şükür yeşil alanlara dönüştürüldü. Son zamanlarda daha bir bilinçlenildi. Kötü binalar ağır ağır yenileniyor.
Bugün yeme-içme yerleri, cafeleri, hoş alışveriş mekânları ile cazibe çıtası yine en yukarılarda.
Semtin en büyük avantajı sakinleri. Yaşadıkları yere büyük bir aşkla bağlılar ve semtlerinden gurur duyuyorlar. Ancak bu değerli mücevher daha özel dokunuşlara muhtaç. Alsancak tarihten gelen hakkına kavuşma ihtiyacında. Bu anlamıyla “Alsancak” başlıbaşına özel bir proje olarak ele alınma durumunda.
“Nasıl bir Alsancak” sadece orada yaşayanların değil, tüm İzmir’in, kamunun, STK’ların gündemi olabilmeli.
-----
Bir garip hallerdeyiz
SALGININ sosyal hayatlara attığı “sert tokatın” sersemliği devam ediyor. Herkes ürkek ürkek sokağa dahil olmaya çalışıyor. Özlediğine ucundan değmek istiyor ama aniden elini çekiyor. Alışkanlıklarımızla temasımız erken gelişmiş ergenin dengesiz hareketleri gibi. Artık gençlerde “tahammül kotası” dolmuş gibi. Ama kötü emsallere de kulak kesilmiş durumdalar. Yakınlarına taşıyıcı olarak zarar verme ihtimalinin “için için” baskısı altındalar.
Orta yaşın üzerinde olanlar kaçırdıkları her bir mevsimin çok kıymetli olduğunu biliyorlar. Çoğumuz “iki-üç aylık bir film şeridiydi, geldi, geçti” zannediyoruz. Kişisel tarihimizde, hiç kimse ciddi bir salgın nedir, bilmiyor. Şu anda yok saymanın trampet sesleri ile beynimiz uyuşturuluyor.
Oysa virüs öyle düşünmüyor. İkinci dalga çizmeleri giymiş geliyor. Yeni bir karantinaya dair kimsenin bir taze efor duygusu bulunmuyor. Tedirginlik perdeleniyor. Umursamazlık rolleri benimseniyor. Büyük fatura akıllara yaklaştırılmıyor. Devekuşu tedbiri ile pişmanlıklar bile erteleniyor.
Paylaş