Kültürpark şenleniyor

BÜYÜKŞEHİR Belediyesi İzmirlileri “Kültürpark”a dahil etmeye çabalıyor.

Haberin Devamı

Kültürpark, İzmir yangını sonrasında oluşturulmuş 400 dönümlük yeşil bir vahadır.
Kentimizin en değerli yerinde, iyi korunmuş ve sonsuza dek korunması konusunda herkesin mutabık olduğu cennettir Kültürpark.
Buna rağmen bazılarımız bu güzel parkın ranta kurban edilmesinden hep tedirgindir.
O sebeple nerede ise ağaç bile dikilmesine karşı çıkarlar.
Oysa, parka zarar vermeden potansiyelinden istifade etmek mümkündür.
Parkın Basmane’den Kahramanlar’a kadar olan kısımları kentin çöküntü alanlarına yakın yerlerdir.
Bu nedenle özellikle geceleri gönül rahatlığı ile dolaşılan yerler değillerdir.
Gündüzleri mükemmel doğası ile sadece farkında olanların yararlandığı bu ortam 24 saat yaşamayı, “Akdenizlilik” keyfinin dinamiği olmayı hak ediyor.
Bu çerçevede Aziz Kocaoğlu harika bir proje hazırlamıştı.
Fazla büyük olmayan bir kültür sarayı ile oraların entelektül bir odak olması planlanmıştı.
Semtin kimi sakinleri “ranta giden bir yol olur mu” endişesi ile karşı çıkmışlardı.
İyi niyetli koruma çabası maalesef insansız Kültürpark’ın özellikle geceleri metruk ve ürkütücü gerçeğini değiştirmiyor.
Şimdilerde Başkan Tunç Soyer, üretici kooperatiflerinin ürünlerinin sergilendiği bir halk pazarı projesini hayata geçirdi.
Bu projeyi Kültürparkla ilgili bir çabanın başlangıcı olarak değerlendiriyoruz.
Zira böylesi bir yer, toplum için vardır ve “insan”la anlamlıdır.
Üretici emeğinin sergilendiği, her ekonomik seviyeden halkımızın parkla bütünleştiği bu uygulama, bir sonraki aşamada gençlerin de sahiplendiği cıvıl cıvıl bir “Kültürpark yaşamına” basamak olacaktır, diye düşünüyoruz. Nitekim Tunç Bey, Akdeniz’in 6 önemli liman kentini her yıl birer hafta Kültürpark’ta yaşatacak şekilde; mesela küçük Marsilya kurulacağını ve müthiş bir çekim alanı oluşturulacağını ifade etmiştir. Anlaşılan şehir parkımızın, bırakın sadece İzmir ve Türkiye’yi dünyayla bütünleşme dönemi başlıyor.

-----

Her koşulda demokrat olabilmek

Haberin Devamı

BAŞKAN Tunç Soyer, Haberci Gazetesi’ne iki yıl önce verdiğini söylediği demecinde “Kıbrıs’ı Kıbrıslılara bırakmak lazım. Kaderlerini kendileri belirlemeli. Ben iki halkın barış içinde yaşamasından, birlikte karar üretmesinden yanayım” demişti.
“Ne zaman” değil, “ne” söylediğinin ön plana çıkması gereken bu sözleri ancak hakiki manada sosyal demokrat bir zihin ifade edebilir.
Hele geleneksel olarak Türkiye ortamında hassasiyetlerin hamasetle sıvandığı göz önüne alınırsa, böylesi bir hesapsız samimi söylem hem “cesaret” hem de “omurga” ister.
Bu ülkenin kanaat önderlerinin ağırlıklı kısmı kendilerini çağdaş olarak nitelemeye bayılır.
Ancak, maalesef onların çağdaşlık anlayışı koşulludur, sınırları vardır, temkinli ve neme lazımcıdır.
Hal böyle olunca Başkan Soyer gibilerin sözleri maalesef olumlu yankı bulmaz, hatta eleştirilir.
Esasında Türk aydını “ulusalcı” olmakla “demokrat” olmak arasında ikilemde kaldığında hep “devreleri yanmıştır”.
O sebeple “karışık akılların” tedbirli sükûnetlerine şaşırmamak gerekiyor.

Yazarın Tüm Yazıları