Paylaş
Her kesimden oy alırdı.
İzmir muhafazakar kimlikli Burhan Özfatura’yı iki kez belediye başkanı seçmişti.
Bu kent esasında merkez ve merkez sağ partilere daha yakındır.
Son dört seçimde DSP ve CHP’li adaylar seçiliyor.
İzmirlilerin bir özelliği vardır.
Merkezden uzak durduğunu düşündükleri partilere oy vermiyorlar.
Ötesinde, bu neviden partilere karşı en güçlü gördükleri parti etrafında toplanıyorlar.
CHP’nin İzmir’de üst üste gösterdiği başarının temelinde bu sosyolojik gerçeklik yatıyor.
Bu husus bilindik bir yorum olmasına rağmen kimi CHP’lilerin farkında olmadıklarını düşünüyoruz.
Bu partide aday belirlenirken, ısrarla örgütün benimsediği ve örgütün içinden kişilerin tercih edilmesi gerektiğini söylüyorlar.
Bu kişilerin CHP’nin kök oyunun idrakinde olmadıklarını anlaşılıyor.
Zaten, Türkiye genelinde de %25 oya merkez seçmenin katkısıyla ulaşabiliyorlar.
Bu hususları neden ifade ediyoruz?
Sebebi basit...
CHP aday gösterirken her eğilimden seçmene hitap eden kişileri tercih etmek zorundadır.
Kemal Kılıçdaroğlu en başından beri bu durumun farkında.
Esasında, Ekmelettin İhsanoğlu ve Mansur Yavaş gibi projeler doğru adımlardı.
Yanı sıra, Kılıçdaroğlu’nun illa bir “kadın” aday arayışı olduğu duyumları geliyor.
Kimse itiraz etmez, ama sırf “kadın” olmak kriter olmamalı.
Diyeceğimiz CHP, özellikle İzmir’de ve Türkiye genelinde gerçekçi olmak zorunda.
Yoksa, öyle bir şokla karşılaşır ki, bu defa Kılıçdaroğlu’nu kimse kurtaramaz.
-----
Açık mektup
İŞ dünyası Ağustos 2018’de döviz kurlarının yükselişiyle öteden beri yaşadığı sıkıntıların tırmandığı bir sürece girdi.
Bir yandan ithal girdilerde oluşan maliyet baskısı, diğer yandan finansmana erişim olanaklarının kısıtlanması, kredi maliyetlerinde aşırı yükselmeler, kredi kaynaklarının daralması ve tüm bu sıkıntıları katmerleyen “talep kuruluğu”, benzerine geçmiş dönemlerde rastlamadığımız bir ekonomik darboğaz ortamının oluşmasına sebep olmuştur.
Görünen odur ki, sıkıntılar kısa vade de çözümlenecek türden değildir.
Bu aşamada ekonomi yönetimimizin liderliği büyük önem taşımaktadır.
Ancak, geçtiğimizi ay içinde açıklanan Yeni Ekonomik Programın (YEP) hilafına, biraz da mecburiyetten enflasyonist politikaların işaretleri verilmeye başlanmıştır.
Bankacılık sistemimiz tüm piyasa aktörleri gibi sıkıntılar içerisindedir.
Uluslararası piyasalardan temin edilmeye ve yenilenmeye çalışılan sendikasyon kredilerinde gelişmeler iç açıcı değildir. Vadeler 1 yıl, faizler de %7,5-8’ler seviyesinde oluşabilmektedir.
Bu koşullarla iş dünyasına yansıtılan yüksek faizli kredilerin sürdürülebilir ve geri ödenebilirliği çok zordur.
Neticede herkes aynı gemidedir.
Devlet kurumlarının “ağırlaştırılmış tavsiye”lerle kredi, faiz ile enflasyonu kontrol edebilmesinin mümkün ve doğru olmadığının herkes farkındadır.
Ancak, her kriz geçicidir.
Türkiye ekonomisi, şimdilerde biraz düşmüş olsa da 800-850 milyar dolar katma değer üretebilen büyük bir potansiyeldir.
Türk Devleti, kendi kalıcı gerçekliğini ortaya koyarak, uzun vadeli döviz tahvil ihraçları ile banka sistemine ek teminatlar oluşturarak uluslararası piyasalardan rahatlatıcı imkanlar sağlayabileceğini düşünüyoruz.
Yine IMF ile iletişime geçilerek, onların garantörlüğünde mevcut sıkıntıların, bir program dahilinde aşılabileceği pek çok ekonomistin hakim görüşüdür.
-----
Moody’s’den karamsar tablo
MOODY’S ve Fitch, ülkemize dair büyüme tahminlerini açıkladı.
Her ikisi de 2019 yılında negatif büyüme bekliyor.
Yalnız Moody’s, önümüzdeki yılın ikinci yarısına yönelik aşırı bir daralmaya işaret ediyor.
Bilindiği gibi Türkiye ekonomisi 2018 yılı ilk çeyrekte %7.3, ikinci çeyrekte %5.2 büyümüştü.
Moody’s 2018 yılı bütününde %1.5 büyüme tahmin ediyor.
Bu durumda ikinci yarı oranı ancak (-) %4.75 olursa bu ortalama tutturuluyor. Yani Moody’s’e göre an itibariyle derin bir tünelin içerisindeyiz.
Paylaş