Paylaş
Tatili fırsat bilen ve sıcaktan bunalan insanlarımız deniz kıyılarına yöneldi.
Hal böyle olunca, yıllardır tekrarlanan klasik tartışmalar yine alevlendi.
Tatil beldelerinde plaj imkânları sınırlı olunca yazlık evleri olanlar günübirlikçilerden şikâyetçi olurlar.
Yıllar önce İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay’ın “Halk plajlara akın etti, vatandaş denize giremiyor” diye, çok speküle edilmiş bir ifadesi olmuştu.
Meseleye taraflı ve katı bakıldığında bu duruma ilişkin lehte ve aleyhte pek çok şey söylenebilir.
Çeşme’de evi bulunan bir dostumuz adeta feryat edercesine, kendi bakış açısıyla artan nüfusa tepkisini dile getiriyordu.
Tabii, bu çekişme sadece yazlık beldelerle sınırlı değil.
Mesela; İzmir’in Kordon’u da bu anlamıyla, konutunuz olsun olmasın herkesin gözdesi ve paylaşılamayan bir yerdir.
Gelin görün ki, burada oturanlar çimlere “nargile” servisinin bile yapıldığı, başta boş bira kutuları olmak üzere çer-çöpün bırakılıp gidildiği bir gürültülü tablodan rahatsızlıklarını ifade ediyor.
Bu mevzulara ilişkin yorum yapılırken üstten bakan, elitist bir yaklaşım ne kadar hatalıysa, aynı şekilde “halk dalkavukluğu” manasına gelecek söylemleri savunmak da o kadar yanlıştır.
Bir kere “asgari ölçüde medeni tutum” herkesin, her koşulda vecibesidir.
Toplumsal kültür noksanlığı, eğitimsizlik, görgüsüzlük bu neviden sıkıntıların tek izah sebebi olmamalıdır.
İnsanoğlu dünyanın neresinde olursa olsun kurallarla çerçevelenmediği takdirde bencil davranışlara eğilim gösterebilir.
Kamusal otorite; anında, katı ve tavizsiz bir yaptırım uygulaması ile kurallarını hissettirmek durumundadır.
Bugün, diyelim Batum’da yere izmarit atmak bir Gürcü’nün asla düşünemeyeceği bir cezai riskse ya da Londra’da süreli otoparklarda bir ihlalin karşılığı yüzlerce sterline gidebiliyorsa, oralarda bu neviden yanlışlar görülmez.
Tabii ki, uyarı tabelaları, rutin hatırlatma, genel çerçevede bilgilendirme, eğitim, çok önemlidir ve sürekli yapılmalıdır.
Yine halk plajlarında, parklarda, tuvaletlerden, çöp bidonlarına kadar kamu mercileri üstüne düşeni yapmalı ve sonrasına dair denetim ile yaptırımlarından ödün vermemelidir.
Bu hususlar gözbebeğimiz Kültürpark için de geçerlidir, tüm ortak kamusal alanlar da...
Neticede toplumsal hayatın sorunsuz işlemesinin ön koşulu “kural toplumu” olmaktan geçiyor.
-----
Kim korkar hain kurttan
HEMEN tüm dünyada pandemi ile mücadele garip bir evreye geçmiş durumda.
Virüs ve kitleler sanki geri adım atmaya yanaşmadan, kıran kırana sokak dövüşü yapıyor.
Açıkça, insanlar büyük ölçüde tedbirli davranmayı bırakmış gibiler...
İşin enteresan yanı kamu yöneticilerinin uyarıları da samimi gelmiyor ve “dostlar alışverişte görsün” izlenimi veriyor.
Giderek anlaşılıyor ki, pandemi nedeniyle hayatı durdurmak ekonomileri felç ediyor ve maddi-manevi maliyetleri çok daha ağırlaştırıyor.
Bu sebeple, ipin ucu bırakılmış gibi...
Zaten gençler “kim korkar hain kurttan” modunda...
Biraz bilinçsizlikten, biraz da bencillikten hayatlarını ertelemek istemiyorlar.
Bakalım süreç nerelere evirilecek.
Sonumuz hayır olsun...
Paylaş