Paylaş
Foça’da o bakir koyda ayağına batan deniz kestanesidir bize denizi sevdiren. Aradığımız lezzet ve koku okul çıkışındaki fırının gevreğinde işlenmiştir zihnimize. Bu sebeple memleketi terk ettiğimizde vazgeçtiğimiz kendimizdir biraz da. Uzaklaşmak nasıl dolacağı meçhul bir eksilmedir. Neye değdiğinin vahim sonucunu hesap etmemektir. Çoğu kez azar azar azalıp, yabancılaşmaktır.
Mevzuyu İzmir’i terk eden eğitimli insanlarımıza getirmek istiyorum. Hoş şimdilerde tersine göç başladıysa da yıllar boyu kanama çok oldu. Henüz telafiden çok uzağız. Her şeyi geride bırakıp mesela Kanada’ya yerleşmek ya da bazı gerekçeleri çok dert edip İsrail’e gitmek, hatta İstanbul keşmekeşine bir marifetmiş gibi savrulmak..
Geriye doğru 20-25 yıl içerisinde adeta bir “moda humması” gibi eğitimli İzmirlileri yadellere kaptırdık. Şimdilerde dönüş çağrısının yapılmasının vakti gelmiştir, diye düşünüyoruz. İnsanlarımızdan daha evvel bu gökyüzünün farkına varanlar öbek öbek İzmir’e geliyorlar. Son birkaç yıl içinde on binlerce “dışarlıklı” eğitimli insan İzmir’de yaşamayı tercih etmeye başladı. Başta Büyükşehir Belediyesi olmak üzere kentin tüm bileşenlerinin donanımlı evlatlarımızı memleketlerine geri dönmeye teşvik etmelerinin gereğine inanıyoruz. Bir kentin kadim olması insanlarının kuşaktan kuşağa o topraklarda anılarını biriktirmeleri ile mümkün olabilir.
Kentleri özel kılan temel olgu, böylesi değerlere sahiplenen ve vazgeçmeyi aklından bile geçirmeyen insanlar sayesinde mümkündür.
-----
Yaratıcı şehirler
AMERİKA ve İskandinav ülkelerinde yapılan araştırmalarda mutluluk ve refahı bir arada temin etmek istiyorsanız “Yaratıcı Ekonomi” modellerinin arayışına geçmeniz gerekiyor.
Yaratıcı ekonomi esas olarak üç ana parametreden besleniyor.
3T prensibi denilen bu modelde, Teknoloji, Yetenek ve Tolerans (Technology, Talent and Tolerance) kalitelerini sağlayan ortamlar oluşturulduğunda hedeflenen olumlu sonuçlara ulaşılıyor.
Yetenek; yüksek eğitim seviyesi olan ve yaratıcı mesleklerde çalışan insanlardır. Bu özelliklere sahip insanlar teknolojiyi önceleyen yerlere yönelmek isterler.
Teknoloji; güçlü, bilgi yoğun endüstrilerdir ve nakit girişleri başta olmak üzere rekabetçi ve karlı bir ekonomik yapı ortamıdır. Ancak bu iki unsur yaratıcı bir ekonomi için yeterli gelmez. Ayrıca iş ortamının toleranslı olması icap eder.
Bunun anlamı, çalışılan yerin; açıklık, kültürel çeşitlilik ve entelektüel seviyesidir.
Mesela, ABD’de gay’lerin bu tip yerlerde kabul görmeleri onların estetik ve sanat dallarında yaratıcı yönlerinin ortaya çıkmasına vesile olmaktadır.
Yaratıcı sınıflar geleneksel toplumlardan yaratıcı merkezlere doğru hareketlenmektedir.
Bu sebeple, yaratıcı insanlar yaşamak istedikleri yerlere firmaları da çekmektedir.
Bu olguyu bir yönüyle İzmir’e yönelik teveccühte gözleyebiliriz.
Bu noktada araştırmacılar “Yaratıcı Şehir” yaklaşımını geliştirmeye başlamışlardır.
Yaratıcı şehirlerin özellikleri şöyle sıralanmaktadır;
* Sanatçılar, bilim insanları, işçiler, ustalar… yaratıcı çalışmayı sadece kendileri için değil, herkes için istemeli ve çaba sarf etmelidir.
* Üniversitelerden kültürel kurumlara, yaratıcı destek alt yapılar oluşturulmalıdır.
* Çevre politikaları, tarihsel mirasa duyarlılık vatandaşların yaratıcılığına doğrudan etki yapar.
* Pek tabi yaratıcı bölgeyi destekleyen sürdürülebilir dengeli bir ekonomik temele sahip olunmalıdır.
Yaratıcı şehrin üç önemli bileşeni vardır.
Bunlar; Konsantrasyon, Çeşitlilik ve İstikrarsızlık olarak tasnif edilmektedir.
Konsantrasyon; belirli bir bölgedeki yüksek insan yoğunluğu, bireyler arasındaki buluşmalara ve rastlantılara neden olur, bu da yeni fikirlerin ve yeniliklerin ortaya çıkmasına yardım eder.
Çeşitlilik; şehir sakinlerinden bina tiplerine kadar farklılıklar, bilgiler, beceriler, faaliyetlerdeki değişkenliklerdir.
İstikrarsızlık; yaratıcılığın, kriz, çatışma, sosyal ve entelektüel çalkantı dönemlerinde ortaya çıktığı gerçeği vurgulanmaktadır.
Neticede tek tip yaratıcı şehir yoktur.
Sırasıyla; Teknolojik-Yenilikçi Şehirler (Detroit), Kültürel – Entellektül şehirler (Atina), Kültürel – Teknolojik şehirler (Bombay), Teknolojik – Organizasyonel şehirler (Roma, Paris), sıralanabilir.
Bu tip şehirler Avrupa, Amerika ve Japonya’nın GSMH’na % 12 katkı yapmaktadır.
Bu oran Çin’de % 4-5 civarındadır.
Avrupa ülkelerinde % 6,2 ile %3,6 arasında değişirken Türkiye için bu rakamlar Avrupa’nın yarısı kadardır.
Neticede, ülkemiz yaratıcı sınıfın potansiyelini ortaya çıkartacak ve onları cezbedecek ortamlar yaratmalıdır.
Bu amaçla her şehirin sahip olduğu yaratıcı özelliklerin tespit edilmesi ve hayata dahil edilmesi ihtiyacı vardır.
Rahatlıkla söyleyebiliriz ki İzmir bu konuda en avantajlı şehirdir.
Paylaş