Paylaş
Açık kalplilikle bir tespitimi paylaşayım.
Kordon’da bir bina yıkılıp da denizden gerilere doğru bir boşluk açılınca, ortaya inanılmaz bir ferahlık çıkıyormuş.
Hani, insanın aklına gelmiyor değil, İzmir’i sevmek, işte böyle bir durumda fedakarlık yapabilmek midir?
Bir kıyı parkından söz ediyoruz.
1960’larda kıyı bandına çekilen Çin Seddi’nin bu vesileyle, küçücük de olsa bir rehabilitasyonu ve özrü sağlanmış olur.
Evet, Ticaret Odası’ndan Belediye’ye bağış bekliyoruz.
Bu amaçla başta Mimarlar Odası olmak üzere sivil toplum kuruluşlarından “çaba” göstermelerini umuyoruz.
Hiç olmadı, mağduriyeti giderme amaçlı, zaten yarı kamu malı olan arsaya dair “kamulaştırma” opsiyonunun zorlanmasını talep ediyoruz.
---------
Ekonomik kriz olur mu?
DİKKATİMİ çekiyor. Siyasi iktidar uluslararası toplumla olan ilişkilerini, son dönemlerde yumuşatmaya çalışıyor. Bu iyi bir şey. Kendilerine de seçimde fayda sağlayacaktır.
Özellikle ABD menfaatleri üzerinden dış politika yürütür.
Sanki İncirlik üssünün açılmasından sonra Sayın Cumhurbaşkanı’na yönelik dışlayıcı katı tutumları, yerini “tahammül edilebilir” bir tavra terk etti.
Suriyeli göçmenlerin ülkemizde kalmalarına rıza gösteriyor olmamız AB ile de bir “bahar havası” oluşturuyor gibi...
Ama tüm bunlar iç siyasi istikrarımız üzerindeki tereddütleri dağıtmaya yetmiyor.
EKONOMİ NE OLUR
Geçen hafta Metropol Araştırma Şirketi Başkanı Prof. Özer Sencer’in analizlerini dinledik.
Anlaşılan seçimlerde tek parti iktidarı görünmüyor.
Hoca’ya göre 17-25 Aralık Dosyası soruşturulmadan AK Parti’nin herhangi bir koalisyona razı olması, “rehin alınmayı” kabul etmek demek. O yüzden Sencer koalisyonu olası görmüyor.
“Ne yani bir erken seçim daha mı” dediğinizi duyar gibiyim.
Hep söylüyoruz. Siyasi kilitlenme had safhada ve çözüm pek gözükmüyor.
Belki azınlık hükümeti ile fiili AK Parti iktidarı yine sürüp gider. “Demokrasi, kurallar” diyorsanız, “boş verin” derim.
Peki, ekonomi ne olur derseniz, kısa ve orta vadede iki tehlikeden söz etmemiz gerekiyor.
İKİ TEHLİKE VAR
Birincisi; 4 Aralık 2015, yani Moodys’in Türkiye’ye dair not açıklayacağı tarih.
Biliyorsunuz negatif izlemeye aldığı ülke puanımız, şayet bu tarihe kadar bir hükümet kurulamayacağı anlaşılırsa, muhtemelen düşürülecek ve ülke yatırım yapılamaz kategorisine gerileyecek.
Bu durumda “Çarşı karışır mı?”
Yanıt “evet”tir.
İkinci tehlike; özellikle FED’in faiz artırımlarına başlamasıyla, giderek finansmanı zorlanacak cari açığımızın, hele bir de enerji fiyatlarında olası bir yükselme yaşanırsa ekonomimizde sebep olacağı büyük bir krizdir.
Hani, 1-1,5 yıl içinde böyle bir gelişme yaşanırsa, işte “erken seçim” tam o noktada kaçınılmaz olur ve tıpkı 2001 krizi sonrasındaki siyasi tasfiyeleri hep birlikte yaşarız.
Şüphesiz ülkemiz için böylesi bir durumu temenni etmeyiz, ancak bir iktidar değişikliğinin memlekete iyi geleceğini düşünenlerdenseniz, %40’lık oy blokunu çatlatacak en gerçekçi gelişme de geçmişe baktığımızda bu...
--------
CHP – HDP yakınlaşması
CHP’ye oy veren kıyı seçmenlerinin önemli bir kısmı iktidar partisini “Siyasi İslam” olarak algılıyor, ürküyor.
AK Parti’nin; askeri, polisi, yargıyı kontrol ettiğini, kendi tasavvurlarındaki İslam toplumu ve düzenini gün geçtikçe dayatacaklarını düşünüyorlar.
Beri yandan, öngördükleri bu gelişmelere karşı ülke içinde artık onları koruyacak bir gücün olmadığını, uluslararası toplumun da duyarsız kalacağının farkındalar.
Eh, kendilerinin de bir bedel ödeme kültürü, niyeti ve cesareti olmadığına göre...
O zaman, bedel ödemeden kaçınmayan Kürtler ve Aleviler, naif kıyı seçmenin yanaşacağı hatta yaslanacağı kesimler olmaya başlayacaktır. Üstelik bahse konu bu kesimler “seküler”dir, gün gelir kıyıdaki Türkçüler de bu koalisyona eklemlenir ve iki kutuplu bir ülke fotoğrafı ortaya çıkar.
Paylaş