Paylaş
Bilindiği üzere Ege Ekonomisini Geliştirme Vakfı, 10 bölgesel ili kapsayan geniş mütevellisi ile kamu-özel sektör birlikteliğinin en üst düzeyde temsil edildiği değerli bir oluşumdur.
Uzun yıllar Esnaf Odası Başkanlığı ve iki dönem de parlamenterlik yapmış Mehmet Ali Susam’ın başkanlığında yeni bir yönetim oluşturan Vakıf, Ege Bölgesi’ndeki iller arasındaki ihtiyaç duyulan her konunun koordinasyonunda kilit rol oynayabilecek bir potansiyel içerir.
25’inci yılın kutlandığı gecede Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci de EGEV’in bu rolüne işaret etmiştir.
Vakfın geçmiş dönem başkanları Uğur Yüce, Yılmaz Temizocak ve Geza Dologh’a da bu vesileyle teşekkür plaketleri sunulan gecede, Bakan Zeybekci EGEV’le birlikte bölgesel bir EXPO hedeflediklerini belirtti.
Bu neviden kuruluşlar kıdemlenip yıllandıkça, sanki yerleşiklik duygularımız daha bir yerli yerine oturuyor.
Nice yıllara EGEV...
-----
Nihat Zeybekci’nin argümanı
EGEV toplantısında Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, Egeli kimliğini ön plana çıkartan samimi ve apolitik bir konuşma yaptı.
Ancak, mevzu ister istemez siyasete geliyor.
Referandum meselesi için bir yaklaşım ortaya koydu. Söyledikleri özetle şöyle:
“Bu ülkede mevcut sistem çok zorda kaldığı zaman ‘güçlü iktidar’ı üretebiliyor, ama ‘güçlü muhalefet’ bir türlü oluşturamıyor. Halbuki yeni sistemde Cumhurbaşkanı %51 ile seçildiğinde, nefesini ensesinde her zaman hissedeceği bir %49’luk muhalefet olacak, bağlı olarak, güçlü muhalefetin varlığı, hemen herkesi ister istemez ‘makul’ olmaya çekecek, bu da iyi bir şeydir”.
Sayın Bakan’ın referandum argümanı bu.
Değerlendirmenize sunulur.
-----
Paldır küldür Anayasa
ÜLKEDE tüm hayat 16 Nisan’a göre kilitlenmiş halde.
Düşünmek, planlamak, hayal kurmak serbest.
Ancak icraata geçmek için illa referandumun geçmesi bekleniyor.
Bu tarihi bu denli önemli hale getiren, en başta siyasi iktidar.
Ortada, bir “Beka Sorunu”dur lafı dolaştırılıp duruyor.
Bu “Beka” kimdir, onların mıdır, yoksa iddia ettikleri gibi ülkenin midir, açıkça hiç kimse pek bir şey anlamıyor.
Buna rağmen, gerin gerin geriliyoruz.
Zira iktidar aşırı gergin, had safhada “Evet”i önemsiyor.
Onların bu denli agresif bir arzu sergilemeleri memleketin kimyasına sirayet ediyor, açık söylemek gerekirse “ters etki” yaratıyor.
Bir Anayasa değişikliği bu şekilde “Paldır küldür” bir “oldu bitti” ile oylama aşamasına getirilmemeli idi.
Medeni ülkeler, mesela İsviçre, bir Anayasal kural değiştirmeye niyetlendiğinde öylesine dinlendirerek ve zamanın hataları süzme gücüne yaslanarak bu işleri yapıyor ki, bize bakınca, “ne bu telaş, bu acele” demek durumunda kalıyoruz.
-----
Mutabakatsız Anayasa yaşamaz
BAKINIZ Anayasalar, hele çok kültürlü bir yapınız varsa, öyle salt çoğunlukla falan yapılamaz, yapılmamalı.
Yani bu ülkede Kürt nüfus diyelim %15-20. Kutuplaşmanın had safhada yükseldiği bir ortamda makul haklarını korumaları mümkün olabilir mi? Bir toplumun kaderi diğer %80’in insafına terk edilebilir mi?
Mesela sadece Kürtler değil elbet.
Bu ülkede Aleviler, laikler, Ermeniler, Yahudiler, eşcinseller... Türlü türlü kendini azınlık, savunmasız, korunmaya muhtaç hisseden kitleler var.
Bu kesimlerin her birinin asgari mutabakatları temin edilmeden Anayasa yapılmamalıydı.
Hele “Türk usulü” diyerek, bildiğimiz otokratik yapıda ve sadece Başkan’a endeksli bir model, bunca badire yaşamış bir toplumun oylayacağı bir Anayasa olmamalıydı.
Sözün özü; %51 bir “Anayasa” için zayıf çoğunluktur.
Demlenmeden, düşünülmeden, tartışılmadan, kavratılmadan yapılan Anayasa sonrasına dair sadece “pişmanlık” vaat eder.
Anayasalarda hatadan dönmek daima zaman alır.
Bakın, darbe mahsulü dediğimiz 83 Anayasası’nın bile pek çok maddesi yaşıyor.
Özetle, her yönüyle izaha muhtaç bir trene binmiş durumdayız.
Bu maceralı yolculuğun, iktidar dahil kimseye faydası olmadığı aşikar.
Paylaş