Demokrasi seçeneksiz olmaz

ÜLKE kabuk değiştiriyor. Ülkeler tarihinde her dönem çağın dayattığı koşullar içinde biçimlenir.

Haberin Devamı

Tüm 19. ve 20. yüzyıl boyunca yerküre milliyetçilik akımlarından ziyadesiyle etkilendi.
Avrupa ülkeleri, Balkanlar, Ortadoğu, Kuzey Afrika zamanın ruhuna uygun ulus – devlet anlayışlarına eğilim gösterdi.
Milliyetçilik ideolojik formu gereği yukarıdan aşağıya planlanan, bireyselleşmeyi ve sivilleşmeyi öteleyen bir yapıdır.
Genç Cumhuriyetimiz de bu esaslar üzerinden projelendi.
Devasa bir imparatorluğu kaybetmenin ezikliği ile elde kalan topraklar merkeziyetçi bir anlayışla planlandı.
Bu anlayışın doğal sonucu, demokrasinin ikinci plana atıldığı katı bir bürokratik yapının oluşturulmasıydı.
Sistem, askeri bürokrasinin liderliğinde, tam bir ideolojik mutabakatla, idari ve yargısal bürokratik sütunlar üzerinde yapılandırıldı.
Demokrasinin olmaması refahın oluşumu etkiledi, zafiyet hamasetle doldurulmaya çalışıldı.
Tipik bir bürokratik cumhuriyet olan yapımız kendi siyasal uzantısını CHP üzerinden kurguladı.
Derken, dünya değişmeye başladı. Zamanın ruhu demokrasiyi talep ediyordu, ticaretin artması içe dönük baskıcı devlet yapılarını demode addediyordu.
Bu noktada yeni siyasi oluşumların gündeme gelmesi kaçınılmazdı.
Demokrat Parti ile başlayan serüven, Adalet Partisi, ANAP, Doğru Yol gibi partilerde, sivilleşme adına bir rüşt arama çabasına girdi.
Ancak bürokratik hegomanya hala güçlüydü. Netice de 2000’li yıllara gelindi. Uluslararası konjoktür öylesine sert esmeye başlamıştı ki, bayrağı o esnada taşıyana AK Parti bu defa o vesayetçi çemberi kırmayı başardı.
Bu süreçte beklenen, CHP’nin de söz konusu değişimi okuyarak yeniden bir yapılanma içine girmesiydi.
Ancak o basiret bir türlü gösterilemedi.
Onların bu zaafı sadece kendilerine değil, Türk demokrasisi zarar veriyor, AK Parti yeni dönemde seçeneksizliğin getirdiği bir konfora kavuşuyordu.
Demokrasilerin olmazsa olmazı iktidarın sandık eliyle “değişim” dinamiğidir. Bu hayati şart CHP’nin yetersizliği nedeniyle esniyor, köreliyor.
Öte yandan, bu partinin iç yapısını bilenler ve gözleyenler CHP’nin çok zor bir vaka olduğu konusunda hemfikirler.
Zamanında Ecevit’in mevcut CHP’yi elinin tersiyle iterek DSP’yi kurma gerekçeleri daha bir anlaşılır olmaya başladı.
Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığı bir umuttu. Ancak kısa bir zamanda salt lider değişikliğinin o partinin köhnemiş sert kalıplarını kırmaya yetmeyeceği giderek anlaşıldı.
Beri yandan mevcut iktidarı zorlayan bir muhalefet yokluğu hiçbir şekilde bir sağlıklı demokrasi ortamı değildir.
Dolayısıyla bundan sonraki gelişmeleri tahmin edebilmek çok büyük güçlük arzetmiyor.
CHP bir mucize olmaz ise, tıpkı “tüplü televizyonlar” gibi tarih sahnesinden küçülerek çekilecektir.
Bu tespit hepimize acı veriyor, ama görünen köy kılavuz istemiyor.
Yeni oluşum, muhtemelen AK Parti içinden bölünme suretiyle çıkacaktır.
Zira, yüzde %55’lere varan ve yukarıya doğru nerede duracağı belli olmayan bir siyasi hareket, eşyanın tabiatı gereği otokratik eğilimleri yeşertir.
Sayın Başbakanın olası Cumhurbaşkanlığı, AK Parti’de bir boşluk oluşturacaktır.
Siyasetin kadim kuralları CHP’ye oy vermeye kendini mecbur hissedenleri de kavrayacak bir seçeneği, galip ihtimal gündeme getirecektir.
Neticede artık klasik sağ sol ayrımının olmadığı bir dünyada yaşıyoruz.
AK Parti bu ülkede demokrasinin inşasına çok önemli bir işlev görüyor. Ancak, hala yönetim yapısında kendi muhafazakar referanslarının dışına çıkmama konusunda ısrar gösteriyor.
Bu tutum yeni Türkiye için bir kesimde dışlanmıştık duygusu oluşturuyor.
Kimbilir, entelektüel namusunu kanıtlamış ve bu nedenle bazı eksikliklerini görmeme pahasına AK Parti’ye destek veren insanlar, yanı sıra, giderek daha dünyevi anlayışlarla sentezlenen cemaatlar, CHP’ye sıkışmış seçmenle, daha sivil, daha özgürlükçü, daha sarmalayacı bir çizgide buluşabilirler.
İşin enteresanı, ileri demokrasi hayal eden anlayışların böylesi gelişmelerden memnuniyet duyması, tutarlılık ve samimiyet ölçülerinde sürpriz olmayacaktır.

Yazarın Tüm Yazıları