Paylaş
Yaşadığımız iklim krizleri, eriyen buzullar, karbon ayak izleri ve binlerce ekolojik işaret, yaşlı gezegenimizin artık hoyrat ve akılsız tutumlarla taşıyamayacağını, adeta gözümüzün içine sokarak, kafamıza vurarak, hissettiriyor. Bu kötü gidişe karşı duyarlı insanların çığlıkları yeni yeni karşılık bulmaya başladı.
Ancak karar verici konumda olanlar hala işi ağırdan almayı, bu yolla hesapta kendi ülkelerine avantaj sağlamayı, marifet belliyor. Oysa herkes aynı ‘kader fanus’unda. Doğaya karşı sevgi ve saygının en az olduğu ülkelerden biri de maalesef Türkiye. Doğanın milyonlarca yılda oluşturduğu ‘muhteşem denge’ ekonomik gerekçelerle kolaylıkla feda edilebiliyor. Onun sunduğu her güzelliğin, geçmişten geleceğe tüm insanlığın ortak değeri olduğu umursanmıyor.
İnsan evladı artık şunu idrak etmeli; “Ey Eşref-i Mahlûkat, sen dünyanın akıllara seza uyumunda asla bir ÖZNE değilsin. Aksine tüm bir ekosistemde haddini bilmesi gereken bir zerre ve tıpkı bir kuş, bir çam fidesi gibi, o şahane bütünlüğün bir parçasısın. Bu memlekette materyal getiri uğruna; siyanürlü altın ve kömür madenleriyle, sonsuza kadar vazgeçilen Kaz Dağları ve Akbelen’lerle, dağa, taşa, kuşa, balığa... haksızlık edemezsin. Mademki tüm canlılara örnek olarak yaratılmış Eşref-i Mahlûkat’sın, varlık zeminine duyarsızlığını sonlandırmak, aynı zamanda seni yaratmış olana karşı bir vecibendir.”
Paylaş