Bölge gazetelerimiz

 İZMİR, sektörün zor şartlarına rağmen bölge gazeteciliğini etkin bir şekilde iyi götürüyor. Günlük, haftalık ve internet gazeteleri bilgenin nabzını iyi tutuyorlar. Tabii ki “gazete” ürünü basın emekçilerinin çabalarıyla ortaya çıkıyor. Birbirinden değerli bazı gazetecilerin ismini burada geçirmek istiyorum. Bunlardan birincisi; Hasan Tahsin Kocabaş. İzmir’in her daim yüksek viteste yaşayan çılgın gazetecisi, çok zor bulunan “araştırıcı gazetecilik” kalitesi ile mesleki heyecanına bizleri de ortak ediyor. Hasan Tahsin, “resmi görüşün” gazetecilere sunduğu “zihin konforunu” cesur tavrıyla hep reddetmiştir. Özellikle İzmir’in 100 yıl öncesine dair yaşananları, “çok kültürlülüğün” erdemine inanmış, hümanist bir insan tavrıyla mesleğinin temel konularından biri haline getirmiştir. Doğal olarak köşe başlarını tutmuş köhne zihniyetler tarafından sürekli engellenmeye çalışılsa da onun kıymetini bilenler biliyor.

Haberin Devamı


Diğer bir gazeteci, Serkan Aksüyek. Gazetedeki köşesinde tüm bir sayfayı buram buram araştırma kokan yorumlarıyla her hafta okurlarının istifadesine sunuyor. Bir diğer, zevkle takip ettiğimiz basın emekçisi Adnan Kaya. Çok yönlü kalitelerini bu aralar gastronomik mekânların tanıtımı üzerinden değerlendiriyor. Yine, bir internet sitesinde uzun zamandır yazan Tayfun Maro. Dünyayı derin kültürel birikimiyle okuyan ve imbikten süzülmüş üslubu ile zihinlerimizi açan nefis yazılarını yıllardır takip ediyoruz. Şüphesiz sürekli izlediğimiz gazeteci dostlarımızın sayısı çok fazla. Mesela, son otuz yıldır güne Deniz Sipahi’nin yazıları ile başlıyoruz. Yine her hafa Gözlem gazetesinde Öcal Uluç ne demiş, Saim Uysal ne yazmış merakla okuyoruz. Özetle; bölge gazeteciliği, iftiharımız

 

Haberin Devamı

MEVSİM BAHAR OLUNCA

BAHAR aylarında tabiatın çağrısına lütfen dikkat kesilin. Her şey yenileniyor, kirinden pasından arınıyor, taze başlangıçlarla önümüze seriliyor. Bir “mutluluk treni”dir esasında bahar. Ne beklemeye ne de bekletmeye gelmez.
“Hele bir sonraki sefere” deme aymazlığına düşersek, bir de bakmışız, mevsimler tıpkı hayallerimiz gibi bayatlamaya başlamıştır. Hayatın hakkını vermek nisan güneşini ıskalamamak, ürpererek denize girmektir mesela.
“Hele bir karpuz kabuğu düşsün”cülerdir içimizi çürütenler. Aç karnına kütür çağla bademleri inadına yemektir.
Dertlerimizin içinden neşeyi sökmek, keyifleri ertelememektir. Bakın; kaçtı bile şubatın nergis tarlaları. Az daha solmaya başlayacak papatyalar. Ve bekliyor bizleri göller denizler dağlar bayırlar.

Yazarın Tüm Yazıları