Paylaş
Pek çok yerde otokratik yönetimler giderek revaçta olmaya başladı.
Bizim ülkemiz de bu “trend”den hiç şüphesiz nasibini aldı, alıyor.
Zaten tarihi geçmişinden 1950’lere kadar “kuvvetler birliği” esasına göre bir yönetim geleneğine sahip ülkemiz, hani biraz da “fiili” bir anlayışla dümeni tekrardan “tek adam”lığa doğru kırmış gözüküyor.
Bu sistem “iyidir yada kötüdür” tartışmasını girilebilir.
Bildiğimiz, “kuvvetler ayrılığı” ilkesine göre yaşadığımız zamanlarda Demirel’den Özal’a hep bir “Başkanlık” sistemi özlemi ifade edilirdi.
Tabii ki, denge-denetim mekanizmalarının iyi işletildiği ABD’de de kuvvetler ayrılığı ile Başkanlık sistemi bir arada yürütülüyorsa da bizim bahse konu yöneticilerimizin “Başkanlık”tan muratları yargının ve yasamanın ayaklarına pek dolanmadığı bir model idi.
Diyeceğimiz, galiba bizim realitemiz “Başkanlık” sistemi.
Bu sebeple, iktidar el değiştirse bile, yerine gelenin parlamenter modele geri dönüş için hevesli olmayacağını tahmin etmek zor görünmüyor.
-----
İYİ Parti havalandı
CHP, muhalefetin ittifak içinde hareket etmesi için samimi bir çaba gösterdi.
Kılıçdaroğlu özellikle, muhafazakar kesime uyumlu bir ortak aday arayışı içindeydi.
Saadet Partisi de doğal olarak bu yaklaşıma son derece uyumluydu.
Ancak İYİ Parti, mesafeli kalmayı tercih ediyor.
İYİ Parti, sanki bir “mesnetsiz özgüven” içinde.
Zira henüz halkta ne ölçüde kabul gördükleri bir seçimle tescillenmiş değil.
Anketler bir öyle, bir böyle gösteriyor.
Tamam, Meral Akşener sözünü esirgemeyen bir lider profili sergiliyor.
Ama tüm bunlar “muhalefet benden sorulur, benim üzerime inşa edilir” tutumu için yeterli değildir.
Bu ülkede en büyük eksik “Uzlaşma kültürü”.
İYİ Parti bir heyecan dalgası oluşturduysa, sebebi MHP’nin Milliyetçi-Türkçü çizgisinin bilinen bir versiyonu oldukları için değil şüphesiz.
Ülke bir merkez-sağ anlayışı özlemiş durumda.
İYİ Parti’ye de bu gözle bakıyor, ‘acaba bu boşluğu doldurabilir mi’ diye fikir oluşturulmaya çalışılıyor.
Açıkça, İYİ Parti bu konuda rüştünü ispat etmiş durumda değil.
Dolayısıyla henüz “başrol” oyuncusu olması zor.
Şüphesiz önümüzdeki yılların performansı onun ne ölçüde bir ağırlık taşıyacağını gösterecektir.
Ama dakika bir, uyum bozucu bir “ego” sergilenirse, bu kötü puandır ve halkta olumlu karşılık bulmaz.
Merkez sağ kimliğin hoşgörülü geleneği, belirtmek gerekir ki, HDP dahil kucaklayıcı bir politika anlayışını icap ettiriyor.
Köşeli, kalın çizgili, sert üsluplu ve tırmandırıcı bir siyasetle, “küçük parti” olunur, ötesine geçilemez.
Son cümle, İYİ Parti ve Meral Hanımı bu denli önemseten de CHP’nin tutumudur, bu da unutulmasın.
-----
Ekonomi notları
PERŞEMBE günü ESİAD, TÜSİAD baş ekonomisti Zümrüt İmamoğlu’nu konuk etti.
Mühendis kökenli bir ekonomist olan İmamoğlu çok doyurucu bir sunum yaptı.
Notlarımız özetle şöyle;
Ülkenin ekonomik tablosu sıkıntılı, ama düzeltilemez değil. Yeter ki, bu konuda bir siyasi kararlılık oluşturulsun.
2017 büyüme rakamları 2016 yılında oluşturulan yeni yönteme göre çıkan bir sonuç. Eski yöntem nazara alındığında bu rakamlar yılda %3-3.5 seviyelerini geçemiyor.
Ülkenin tasarruf oranı milli gelirin %12 ile 15’i arasında bilinirken, şimdilerde %25 olarak açıklanıyor.
“Gelirin” tüketilmeyen kısmı “tasarruftur”. Tasarrufunuzu aşan “yatırım” yaparsanız borçlanırsınız mantığından hareketle, milli gelirin %30’u kadar yatırım yapıldığı ve %5’ler mertebesinde cari açık bilindiğine göre, (30-5) = %25 tasarruf oranına bu mantıkla ulaşılıyor.
İnşaat sektöründeki yatırımın bir kısmının bahse konu kayıt dışı tasarruf oranı ile finanse edildiği düşünülüyor.
Merkez Bankası’nın faizlerdeki inatlaşması, ülkenin ödeyeceği bedeli arttıracaktır, diye ifade ediliyor.
Piyasaya 1.5-2 ay içinde 200 milyar TL Kredi Garanti Fonu (KGF) kapsamında para pompalandı. Bu, esasında para basmaktır.
Özel sektör (bankalar) yurtdışından borçlandı, devlet de genel sınır olarak %7’ye kadar kredi kefili oldu. Öykünün sonu merak konusudur.
Ekonominin en önemli problemi enflasyon. Enflasyon %5’in altına çekilmedikçe, faiz düşemiyor. Mecburi “döviz” borçlanma tercih ediliyor ve bir müddet sonra “dolarizasyon” başlıyor.
Politik tercihler, özellikle S-400 meselesi çok önemli. Ciddi yaptırımlar gelebilir.
Paylaş