Akla ziyan zeytin

BUCA – Şirinyer hattında çok özel tarzda çok renkli “gastronomi çiçekleri” açıyor.

Haberin Devamı

Genelde müteşebbis bir insan çıkıyor, annesi, teyzesi, mahalleli kadınları örgütlüyor, onlara kendi kültürlerinin ev yemeklerini yaptırıp yine onların servis ettiği öğlen lokantaları açıyorlar.
“Boşnak kadınlar” resitali diye ifade edeceğim bu oluşum Buca’da “Zeytin” isimli mekanla başladı.
“Zeytin” daha sonra Mistral Çarşı’ya taşındı.
Yiğit Bey’in orkestrasyonunda hatunların çıkardığı yemekler hakikaten akla ziyan.
En kaliteli, en hafif malzemelerle göçmen mutfağının şahikalarını tadıyorsunuz.
Duyduğumuz, tüm Arkas Holding personeli sağa sola gitmekten vazgeçip ayrı bir ortamda “Zeytin”in öğlen lezzetlerine tamamen teslim olmuşlar.
Yazımızın başında işaret ettiğimiz gibi “Zeytin” tek örnek değil.
Gelecek hafta, yine benzer anlayışta Canan Kırıkkaya’nın Buca BEGOS içindeki “ev” restoranını da mutlaka anlatmam gerekiyor...
Ancak, bu hafta mevzu “Zeytin”.
Yazıyı kaleme almadan az önce mekanda yine öldürücü bir “infaz” gerçekleştirdik.
Şu anda aklımda ve damağımda “lor tatlısı çilek ezmesiyle” kalmış durumda.
Esasında bizim gibilerini “gebe kedi” rollerine mahkum eden yerleri övmek haram.
Ama insan kendini tutamıyor, paylaşmadan edemiyor.
Şiddetle tavsiye olunur. (Mistral Çarşı, Ankara Cad. Yanyolu, 0532 – 437 91 64)

-----

Ege Cansen ESİAD’daydı

Haberin Devamı

GEÇENLERDE Ege Cansen ESİAD’a konuk oldu.
Ege Bey, yaşı 80’e gelmiş olsa da her zamanki gibi parıldayan zekasıyla izleyenleri mest etti.
İlginç tespitler yaptı Ege Cansen.
Mesela, ülkemizin büyümesi ile cari açık arasındaki oransal benzeşmeye dikkat çekti.
“Cari açığın küçülmesi ithalatın azalması, bağlı olarak dövizli girdiye bağımlı büyümenin düşmesi ve zincirleme etki ile işsizliğin artması, refahın azalması anlamındadır” dedi.
Ülkeyi yönetenlerin Osmanlı’dan bu yana halkın değil, devletin gelirlerinin artırılmasına odakladıklarını söyledi.
Yine Osmanlı’dan itibaren devletin en önemli gelir unsurunun “dış dünya” olduğunu, gücü yettiğinde savaş tehdidi ile haraç, yetmediğinde ise “borç” alarak düzenini sürdürdüğünü, gerileme devrinden itibaren de mecburen “borç” alındığını ifade etti.
Borç almak için şu aşamada ihtiyaç içinde bulunduğumuzu, neden IMF’ye gitmediğimizi anlayamadığını, İngiliz bankerleri ile IMF’nin hiçbir farkı olmadığını, ama %3-4’le borçlanmak varken diğer kreditörlerin en az %8 faiz isteyeceğini belirtti.
Ege Cansen ekonomide faiz artırmanın çözüm olmadığını söyledi.
İfade ettiği denkleme göre; “Bir ekonomide gelirin tüketilmeyen kısmı tasarruftur. Tasarruf her zaman yatırıma eşittir. Tasarrufu aşan yatırım yapılmak istenirse başkalarının tasarrufuna ihtiyaç duyulur. Bu esas üzerinden bir ekonomide şayet faiz artırılırsa ‘yatırım’ tutarı düşeceğinden, bağlı olarak ‘tasarruf’ ve ‘toplam gelir’ azalır” dedi.
Yani bir anlamda “düşük kur, yüksek faiz” politikasına karşı çıktı.
Cansen, şu anda ekonomide daralma yaşandığını, bu sebeple özel kesimde gevşek, kamu kesiminde ise sıkı para politikalarının uygulamasının doğru olduğunu da ifade etti.

-----

Tek boyutlu aidiyet olamaz

Haberin Devamı

TÜRKİYE’de siyasi partilerin oy oranları büyük ölçüde kemikleşmiştir.
Hal böyle olunca, partiler birbirilerinin seçmenlerini ikna etmeye çalışırlar.
Bunun yollarından biri de her seçmen grubuna hitap edebilecek adayları bulmaktır.
Şimdi yerel seçimler zamanı.
AK Parti İzmir’de geçmiş dönemlerde başarılı olamadı.
Büyükşehir Belediye Başkan adayları muhafazakar kültürle yetişmiş insanlardı.
Adayların çok kıymetli insanlar olması seçim kazanmalarına yetmedi.
Benzer durumlarda geçmişten bugüne bu durumlarla karşılaşan siyasi partiler “karşı mahallenin” kültürü ile yetişmiş, sevilen sayılan ve kendilerine ön yargılı bakmayan insanlara teklif götürmüşlerdir.
İzmir’de de bu yöntemin izlenmesi şaşırtıcı olmayacaktır.
Nitekim, ismi en çok geçen aday adaylarından Mahmut Özgener bu kişilik profilindedir.
Esasında bu neviden tercihler ülkenin içinde bulunduğu kutuplaşma ortamında yumuşatıcı etki yapar.
Hal böyle olmakla beraber, memleketimizde, hele İzmir’de bir “mahallede” yetişmiş birisinin “öteki mahallenin” adayı olması dayanılması güç tepkilerin odağı olma anlamındadır.
Oysa kaliteli adayların kendi potansiyellerini kullanabilecekleri bir mecra bulabilmeleri, finalde o beldeler için iyi bir şeydir.
Diyeceğimiz, farklılıklarımız tabii ki olacaktır. Farklılıklar zenginliğimizdir. Bu anlamda, toplumu, toplumun fertlerini, kimseye faydası olmayacak bir kamplaşma içinde tasniflemek açık bir “fakirleşme”dir.
Kimsenin kimseyi kendi tepkilerine göre hayal ettiği davranış kalıbına etiketlemesi doğru değildir. Zira, neticede kararı seçmen vermektedir.

Yazarın Tüm Yazıları