Sıtkı Şükürer

Vesayet fanusunun narin çiçekleriydik

13 Haziran 2021
BELİRLİ bir yaşta olanlarımızda hep bir söylemimiz vardır.

 

Çocukluğumuzun mütevazi koşullarda geçtiğinden dem vururuz. Aynı zamanda, kimsenin diğerinin dinini, mezhebini sorgulamadığını, ötesinde farkını dahi bilmediğini belirtir dururuz. Buradan hareketle, günümüzde nereden nereye geldiğimize hayıflanır, o zamanları yücelterek anarız. Hani ima ettiğimiz şekliyle, kişilerin birbirleriyle “birey” kimlikleri itibariyle, “insan” oluşlarının yeterliliği üzerinden ilişki kuruyor olması, tabii ki müthiş bir medeni seviyedir. Ancak “geçmiş” gerçekte böyle miydi?
1970’ler ve öncesinde Türkiye dışa kapalı bir ülkeydi. “Genç Cumhuriyet” toplumu kendi değerlerine göre biçimliyordu. Eğitim ve kültür politikaları ile rejime uyumlu kitleler, “geçmişleriyle mesafelendirilmiş” insanlar haline dönüştürülmüşlerdi. Kişi başı gelirin 1000 dolarlara zor ulaştığı “statik” bir toplumda “sorgulama ihtiyacından” arındırılmış zihinler hesapta “huzur” içinde yaşıyorlardı. Oysa Alevilerin kendi kimliklerini gizleme ihtiyacı içine sokulduğu, Yahudilerin 1946 varlık vergisi mezaliminden söz edilmesini kendilerine bile yasakladıkları, Dersim’de yaşananlardan, hatta 1980’lerde Diyarbakır cezaevinde insanlık dışı acılardan bihaber bırakılmamız, kimi dindar çevrelere uygulanan baskılar... Bunların hiç biri ne derdimizdi ne de merak ediyorduk.
Bizler; Süryanilerin, Ermenilerin, Pontusluların, mübadelenin, bu sebeple yaşanan insani dramların ne ayırdında olduk, ne de doğru bilgimiz vardı. Açıkça, verildiği ile yetinen mazbut insanlardık. Bu anlamıyla böylesi makbul addedilirse, evet o günlerde hem mutlu, hem huzurluyduk. Neyse; bu eleştirisel bakış tabii ki Cumhuriyet’in kazanımlarını gölgede bırakmaz. 1920’lerin şartlarında darmadağın olmuş bir toplumdan bir millet, ötesinde bir devlet oluşturmak, İttihat Terakki ile başlayan “katı tercih”leri dayatmış olabilir. Ama her “tercih” beraberinde “vazgeçişleri” getirmiştir. O vazgeçişler ki, bu coğrafyanın tarihi boyunca gördüğü en kapsamlı tedbirlerin ve sosyolojik inkârların hayata geçirilmesi şeklinde olmuştur. Bu sebeple “yaralar kolay kapanmıyor.”
Dediğimiz gibi; Cumhuriyet’in olumlu katkıları tartışılmaz. En azından “laiklik” kalitesini kazandırma çabası bile çok önemlidir. Ama, bugüne yansıyan sıkıntılarda onun da payı vardır ki; jakoben tabiatı icabı toplumda demokrasi kültürünün oluşmasını teşvik etmemesi en temel eksikliğidir.

 

KADIN MAKAM ŞÖFÖRLERİ

Yazının Devamını Oku

Resmi tarihçiler

6 Haziran 2021
BU ülkede resmi tarih tezlerini savunanların genel olarak farklı görüş sahiplerine yönelik üstten bakan, tahammülsüz bir tavırları söz konusudur.

Devlete yaslanmanın getirdiği özgüvenle, yaklaşımlarına karşı duranlara hakarete varan ölçüde saldırgan üslup kullanırlar. Hiç şüphesiz, aykırı görüşleri savunanların da her zaman haklı olması söz konusu değildir. Genelde hakim otoriteler kendi devamlılıkları için tarihsel doğruları manipüle etme yolunu tercih ederler. Bazen bu çarpıtmanın dozu kaçar ve yaratılan hikayelerle zihinler adeta inşa edilerek biçimlendirilir. Bu süreçlerde kitlelerin “merak” yeteneği dumura uğratılır, hamasetle sıvanan “uyduruk tarih” “fiktif hakikate” teslim edilir. Ancak birileri mutlaka bu esaretten firar eder ve ortaya çıkarak “kral çıplak” der. İşte bu noktada, aniden en acımasız linçler, küfürler, horlamalar, vatan haini yaftalamaları başlar. Hani, halk kitlelerinden statükonun her boyutuna, bu tepkileri anlamak mümkündür. Ama bilimsel bir eda ile ortaya çıkan resmi tarihçilerin gayretkeşlikleri hayret ötesi bir eğlenceye dönüşür.
Diyeceğimiz, resmi tarihçiler, istisnalar hariç, entelektüel namuslarını pazara çıkartmış, “kadrolu palavra imalatçıları” dır. Devran değişmedikçe de “muteber araştırmacı” muamelesi görürler

 

Gavur İzmir

TÜRKİYE geniş bir coğrafya. Her bir yerleşim yerinin yaşayanları muhtelif namlarla anılmaktan hoşlanırlar. Örneğin; Gakkuşlar, Dadaşlar, Yiğidolar gibi tanımlamalar hem bir aidiyeti işaretler hem de bölge insanını onere eder. Aynı türden bir tanımlamada, mevzu İzmir olunca akla nedense “Gâvur İzmir” gelir. Bu söylemde biraz kıskançlık, biraz bastırılan hayranlık ama manşet ifadede küçümseme hatta yurtseverliği sorgulama gayreti görülür. Oysa “Gâvur İzmir” nitelenmesi bizim gökyüzümüzde olumsuz bir çağrışım içermez. Aksine, genetik kodlarında yer alan çok kültürlülüğün bugüne dair bir kalite deklarasyonudur. Gâvur İzmir; batıya açık bir zihin yapısının, açık toplum olmanın, özgürlüğü teneffüs edebilmenin bizim topraklarımızın mutadı ve vazgeçilmezi olduğunun mesajını içerir ve övünç tınısı ile keyifle sahiplenilir.
Günümüze dair algımız böyle olmakla birlikte, tarihsel olarak “Gavur İzmir” deyiminin 14. yüzyılda Haçlı St John şövalyelerinin İzmir’in bir kısmına hakim olmalarına dayandığı söylenir. Onların kontrol ettiği bölgeyi tarif eden bir deyiştir. Pek tabii “mübadele”ye kadar olan süreçte gayrimüslim nüfusun Anadolu’nun diğer yerlerinden farklı olarak hem sayısal hem de ekonomik olarak yoğun ve güçlü olmaları bu nitelemede rol oynamıştır. Neticede “batıya açılan pencere” unvanı boşa söylenmiyor. İzmir, tam bu sebeple çok renkliliğin ve demokrasi umudunun hiç yitirilmeyeceği sembol topraklarıdır.

 

İçe dönük yaşamaya alıştık

Yazının Devamını Oku

Futbol İzmir’le özdeştir

30 Mayıs 2021
İZMİR futbolu ciddi bir atak içerisinde. Göztepe ve Altınordu bu fitili ateşleyen kulüpler. Göztepe, Mehmet Sepil kulübün hisselerini aldıktan sonra büyük yürüyüşüne başladı.

Bu yıl süper ligin güçlü bir takımıydı. Sayın Sepil’in bu süreçte çok mücadele verdiği biliniyor. Bu ülkede, pek çok şeyde olduğu gibi, futbol dünyasının da maalesef yıpratıcı zorlukları vardır. Yaşadıklarının detayını bilmesek de tüm bunların Sevgili Sepil’de bir birikim yarattığı anlaşılıyor. O sebeple kulüp yönetiminden ayrılacağını anons etti. Yükselen İzmir futbolunun bayraktarlarından olan Mehmet Sepil’in bu kararından vazgeçirilmesi önem taşıyor. Umarız sevgili başkan ikna edilir.
Diğer bir futbol şövalyemiz Altınordu Başkanı Mehmet Özkan. Altınordu, bugün alt yapı tesisleri, ortaya konulan felsefesi, uygulamada elde ettiği harika sonuçlar ile tam bir “yetiştirici kulüp” hüviyetinde.
Kurumsal bir anlayışla planlı hareket edilince, “başarı” size talip oluyor. Nitekim genç oyuncularıyla yakın gelecekde Süper Lig’de fırtınalar estireceklerdir.
Altay’a gelince. O her zaman “Büyük Altay”dır. Fedakâr başkanları Özgür Ekmekçioğlu ile birlikte yeni sezonla birlikte Süper Lig’in en dişli takımlarından olacaklar. Sevgili Mustafa Denizli’nin de takımını sahiplenmesi ilave bir motivasyon oluşturdu. Karşıyaka’nın da bahse konu uyanışın dışında kalması düşünülemez. Basketbolda Yaşar Holding sayesinde Pınar Karşıyaka iftihar vesilemiz. Futbolun mevcut durumu camiayı üzüyor. Şimdilerde şirketleşme çalışmaları yeniden başlıyor. Göztepe ve Altınordu tecrübeleri ile gerek KSK’nin gerekse Altay’ın doğru modellerle “şirketleşme” olgusundan uzak kalmaması gerekir. İzmirspor, Buca, Menemen aynı şekilde İzmir futbolunu zenginleştiren camialar.
Özetle; asırlık kulüpler, şanlı geçmişler, meftun taraftarlar, akil camia büyükleri ile İzmir takımlarının ülke futboluna damga vuracağı günler çok yakın görünüyor.

 

Kulüpler kent emanetidir

FUTBOL kulüpleri, hele İzmir’de olduğu gibi “asırlık” oluşumlarsa her biri bir kent değeridir. Hal böyle olunca bu yapıların mülkiyeti anonimdir. Yani herkesin kent aidiyetine ilişkin bilinçli ve duygusal bütünlüklerinin bir parçasıdır. Mevzuyu futbol kulüplerinin şirketleşme olgusuna getirmek istiyoruz.

Yazının Devamını Oku

Savaş insanlık dramıdır

23 Mayıs 2021
SAVAŞ kötü bir şeydir. Hele günahsız siviller zarar görüyor ise...


Filistin ve İsrail arasında bayram öncesi başlayan ve devam eden acımasız bir süreç var. Hükümetimiz Filistinlilerin tarafında, Netenyahu yönetimini “Terörist Devlet” olarak nitelendiriyor. Buna mukabil İsrail Devleti de, pek çok Batı ülkesi gibi Hamas’ı terörist olarak değerlendiriyor. Her iki taraf sivillerin yerleşim yerlerine bombalar yağdırıyor. Türk Medyası daha ziyade her yaştan Filistinlilerin mağduriyetlerini paylaşıyor. Bakınız; Müslüman dayanışması anlaşılmaz bir şey değildir. İsrail Devleti orantısız güç de kullanıyor olabilir. Ama Hamas da sütten çıkmış ak kaşık değildir.
Her iki tarafta da masum insanlar maalesef bu çekişmeden etkileniyorlar. Hele çocukların ölmesi vicdanlarımızı kavuruyor, isyan ediyoruz. İzmir’de Musevi vatandaşlarımızın çok sayıda akrabaları İsrail’de yaşıyor. Bu insanların günlerdir sığınaklarda çoluk çocuk korkuyla bekleştikleri haberlerini alıyoruz. Tıpkı Filistinli aileler gibi, bu lanet savaşın ortasında çaresizliklerini yaşıyorlar.
Aidiyetlerimizden öte, insani duyarlılığımızı esas almamız gereken zamanlardayız.
O topraklarda kimin kimden önce hakkı olduğu bir kördüğümdür. Hiç şüphesiz sıradan insanlar, Yahudi ya da Filistinli olsun, vatan diye bekledikleri bu yerlerde sadece huzur talep ederler. Fanatiklerin bu neviden provakasyonları İsrail Devleti içinde oluşturulmaya gayret edilen Arap-Yahudi nüfus arasındaki barış iklimine umarız kötü etki etmez. Sorunlar daha da olumsuzluğa sürüklenmeden her iki kesimin makul insanlarının bu anlamsız savaşı sonlandırmalarını temenni ediyoruz.

-----

Türk tipi sosyalist

BU ülkede sosyalistler geleneksel olarak Kemalizmle çekişme içine girmemişlerdir. Kurtuluş savaşının batılı emperyalistlere karşı kazanılmış olması onları rejime zihnen yakınlaştırmıştır. Zira anti sömürgeci her mücadele aynı zamanda ezilenden ve emekten yana bir tutumdur, bu sebeple Kemalizm ve sosyalizm birbirleriyle bağdaşır görülmüştür. Oysa Cumhuriyet ideolojisi milliyetçiliğin bir özel türü olan Ulusalcıdır ve sosyalizmin enternasyonalist anlayışından tamamen farklıdır. Yanı sıra, Kemalizm özel mülkiyete karşı değildir, ülke tasavvurlarına uygun olarak toplumu homojenleştirmeye çalışmıştır.

Yazının Devamını Oku

Giresun granitleri

16 Mayıs 2021
İZMİR kent kimliğinde Alsancak Kordon tüm dünyanın görsel hafızasına etiketlenmiş bir tarihi mirastı.

Ancak pragmatist zihniyet neyi kaybettirdiğinin bilincinde olmadan orantısız gerekçelerle bu güzelliği tarumar etti. Anımsıyorsanız, Cumhuriyet Meydanı ile İzmir Limanı arasındaki kıyı boyu 1997 yılında altı şeritli kara yolu yapılması amacıyla denizden 150 metre dolduruldu. 1999 yılında bölgenin sit alanı ilan edilmesiyle dolgu çalışmaları mahkeme kararı ile durdurulduğunda artık çok geçti.
Aynı yıl başkan seçilen Ahmet Piriştina kıyı dolgusunu yeşil alan olarak düzenlemeye karar verdi.
Bu tercih tabi ki kaybedileni geri getirmiyordu ama netice itibari ile kadim kente “saygısızlık sembolü” bir yeşil alan, kötünün iyisi anlamında kazandırılmış olacaktı. Dolgu alanı yeni haliyle 15 Haziran 2000 tarihinde halka açıldı.
Projede tek şeritli bir yol yapılması planlanmıştı. Yolun zemininin “asfalt” olmaması iyi fikirdi.
Nitekim, “taşla” kaplama kararı alındı. Başkan Piriştina mahkeme sürecinin menfi çıkma ihtimaline karşı, boşa masraf yapmamak için Giresun Belediyesi’nden hurdaya çıkartılmış granit taşları bedelsiz alarak Kordon yolunda kullandı. Neticede bugünlere kadar uzanan herkesin malumu bir “ıstıraplı yol” böbrek taşı düşürten, tökezleten halleriyle nerede ise “kaderimiz” haline geldi. İmrenilen “Kozak” taşlarımız varken, minör bir tasarruf yaklaşımı nedeniyle 21 yıldır sıkıntı yaratmaya devam ediyor.
Hani “eğri büğrü” taşların araç trafiğini engelleme amacıyla Sayın Piriştina tarafından, özellikle böyle döşettirildiği söyleniyorsa da bu gerekçeyi bir “kara mizah” olarak değerlendiriyoruz. Bu arada Sayın Kocaoğlu’nun yolun bu halinden daha sonra rahatsızlık duyduğunu, bir granit taş kesme fabrikası kurmak üzere olduklarını ve bu sorunu halledeceklerini, söylediğini biliyoruz.
Atatürk’ün adını taşıyan bir bulvarda böylesi bir kronik ihmalkârlığın giderilmesi hususunu Büyükşehir Belediyemizin ilgisine sunuyoruz.

-----

Yazının Devamını Oku

Alsancak Mustafa Denizli Stadı

9 Mayıs 2021
HER spor kulübü, hele “camia” ağırlığına sahip yüz yıllık bir maziyi taşıyorlarsa, mutlaka efsane olmuş sporcuları vardır.

Bu durum İzmir kulüpleri için de geçerlidir.
Karşıyaka; Gode Cengiz, Erol Baş, Kör Hikmet’lerle,
Göztepe; Gürsel Aksel, Ali Artuner, Halil, Ertan, Fevzi’lerle,
Altay; Ayfer, Büyük Mustafa’larla,
İzmirspor; Kral Metin Oktay, Hasan Elidemir’lerle,
Hakeza tüm spor kulüplerimiz nice sembol isimle kendi özel tarihini oluşturur.
Camialar bu sporcularına vefalarını tesislerine ve statlarına onların isimlerini vermek suretiyle göstermek ister

Yazının Devamını Oku

Pandemi halleri

2 Mayıs 2021
CUMA günü başlayan ve 17 gün sürecek “tam kapanma”, pandeminin yaşam biçimimize etkisini bu defa tüm ağırlığıyla hissettirecek.“Tam kapanma” deniliyorsa da özellikle “mavi yakalılar” yönünden üretimin devam etmesi sebebiyle risk sürüyor.Bu durum maalesef anlaşılmaz değil...


Hele ihracata yönelik tedarik zincirinde yer alıyorsanız, üretiminizin aksaması zincirleme etki yaratacağından, kapanma kararı kolay alınamıyor.
Bu arada, herkes bir parça pandemi uzmanı haline geldi. Hani, uzun süre kapansak da neticede “aşı”lama geniş kitlelerde realize edilmemişse salgına ne ölçüde çare olur, hepimiz bu tereddütü yaşıyoruz.
Çin aşısında, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın açıklamalarına göre bir aksama söz konusu, Alman aşısının yeterli temin edilmediğini biliyoruz, Rus aşısını bekliyoruz...
Diğer yandan, kapanma sürecinde özellikle havaların ısınması gençleri ne ölçüde baştan çıkaracak, bu husus da bir soru işareti.

EKONOMİK BOYUTU DA VAR
İdari tedbirlerin sıkı uygulanması halinde, tepki olarak kapalı ortamlarda kalabalıkların oluşması bir diğer sosyal gerçekliğimiz.

Yazının Devamını Oku

Demokrasi zamanları

25 Nisan 2021
2023 yılında, belki de daha öncesinde cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri yaşanacak.Cumhuriyetin 100. yılına yaklaşırken onu taçlandıracak başarımız tüm kurum ve kurallarıyla bu topraklarda “demokrasiyi” oturtmak olmalı.Demokrasi tecrübelerle kıvamlanan bir süreç...


Cumhuriyetin ilk dönemlerinde demokrasinin olması gereken dengesini tesis etmek kolay değildi.
Atatürk muasır medeniyet seviyesi derken, her yönüyle katılımcılığı hayata geçirmiş, özgür bir toplum düzeni hayal ediyordu.
Demokrasi çabamız halen sürüyor. Bu kalite giderek anlaşılan manası itibari ile tüm toplum bileşenlerine güçlerinin sınırlarını hatırlatıyor.
Demokrasilerde toplumun her kesimi bir diğerinin hukukuna saygı gösterme durumundadır. Ülkemizde kesintiler yaşanmış olsa da her şeye rağmen işleyen bir sandık rejimine sahibiz.
Yaşanmış sorunların ana sebebi iktidarı elinde tutanların toplumun çok sesliliğine güvensizliği ve bağlı olarak devlet gücüyle tedbirlenmesiydi.
Ama şimdilerde bedeller ödenerek anlaşıldı ki, hiçbir kesim diğerini yok sayarak sürdürülebilir bir iktidar yapısı oluşturamaz.

Yazının Devamını Oku