Prestijli haber sitelerinin kültür sayfalarını süsleyen haberde Rodrigo hayranları yeni albüm süresini yetersiz buldu.
Müziğin tüketim yöntemi, üretimden daha önemli bir hal aldı. Şöyle açıklayayım, insanlar artık TikTok üzerinden hap olarak müzikleri alıyor. Şarkının ilk 7 veya 15 saniyesine göre bir sonraki esere geçip geçmeyeceğine karar veriyor.
Yani plak ve CD dönemindeki şarkı süreleri günümüz dijital dinleme platformlarında çok daha farklı işliyor.
Müzisyenler şarkıyı istediği kısalık ya da uzunlukta sunabiliyor.
Mesela, birçok rap şarkısı 1.10-1.50 dakika uzunluğunda.
Dinleyen beğendiği bu kısa şarkıyı tekrarda, sıkılmadan çalabiliyor. Bir de albüm konsepti ortaya koyma sorunsalı var.
Single düzenine alışmış bir sanatçının en güzel eserlerinden bir bütünlük sağlayacak şarkıları seçmesi ve yayınlama kararı alması başlı başına bir mesele.
Geçen hafta tam bir cover haftasıydı. Edis ve Gülşen düeti “Sor” ile Aleyna Tilki’den “Ayrı Gitme”, Serdar Ortaç’ın 2 Eylül’de çıkması beklenen “Best of 2”nin yayınlanması öncesinde büyük ses getirdi. Şarkıların sevenleri kadar sevmeyenleri de oldu. Hakkında sayfalarca yorum yapıldı.
Hatta araya başka sanatçılar ve eser sahibi Serdar Ortaç bile girdi ve “Emek var, rahat bırakın” dedi. Ama bahsetmek istediğim bunlar değil.
“Cover” zaten kelime anlamı olarak önceden seslendirilmiş bir eserin farklı sanatçılar tarafından yeniden icra edilmesi demek.
Tartışma yaratan “Sor” cover’ı orijinal esere yakın bir yoruma sahip.
Görsel dünyasında şarkının klibi ve kapağının, 90’lara selam çakması güzel bir detay, şarkı da beni rahatsız etmedi “Ah bir Serdar Ortaç söyleseydi” demedim.
Ortaç’ın “Best of 2”si tek tartışmaya müsait iş de değil üstelik. Bu yaz birçok cover çalışma ile karşılaştık:
İbrahim Erkal Tribute albümü “Hürmet” serisi, Mert Demir’in “İkimize Birden”i, Coke Studio kapsamında yeniden seslendirilen Melike Şahin ve Hey!Douglas çalışması “Sarıl Bana” ile Mor ve Ötesi ile Aleyna Tilki çalışması “Yaz Yaz Yaz”, Dedüblüman’ın “Firuze”si, Selin’in “Son Arzum” ve “Yalancı Bahar”ı, Teoman’ın “Alev Alev”i, Feride Hilal Akın’ın “Bunca Yıl”ı, Gaye Su Akyol’un “Love Buzz”ı...
Haberler son iki ayda öyle bir hal aldı ki ses uygulaması, müzik uygulaması, söz yazımı uygulaması derken bir de video uygulamaları konuşulur oldu. Bir süredir dünyanın destek aldığı bu uygulamalar haliyle lisanslama ve telif konusunda endişelere, koltuklara tutunmaya vardı. Öyle ki yapay zekayla yazılan söz ve besteyle dünyanın gözünü çevirdiği Grammy adaylığı alınabileceği bile konuşuldu. Recording Academy CEO’su Harvey Mason, yapay zekâ tarafından yaratılmış unsurlar içeren müziklerin Grammy adaylığına uygun olduğunu açıkladı.
Mayıs ayında Pet Shop Boys, tamamlanmamış şarkılarını yapay zekayla tamamlayabileceğini duyurmasıyla eleştiri oklarının da hedefi olmuştu. Halbuki grup solisti Neil Tennant’ın bahsettiği konu “bitmemiş bir şarkı varsa yapay zekanın boşluğu doldurduğu”ydu.
Bugün hangi sosyal medya mecrasını açarsanız açın hayatını kaybetmiş bir sanatçının sesiyle güncel bir şarkıyı söylemesine denk gelebilirsiniz. Bu versiyonlara “AI Cover” adı veriliyor. Bizleri büyük bir tembelliğe alıştıran yapay zekâ yazım siteleri ile ses indirme yazılımları oldukça kısa sürede bu üretimleri elde etmek mümkün.
Anonim olmayan şarkılarla yapılan bu tarz çalışmalarda eser sahibini düşünmeden edemiyorum.
Aylık ortalama 18 dolar tutan yapay zekâ sistemleriyle eseri ya da sesi kullanıyor ama kendisi bu durumdan mali olarak haberdar değil. Universal Music ve Google’ın yasal olarak AI üretimi yapılması, lisanslama yöntemiyle telif hakkını koruması üzerine konuşmaları geçtiğimiz günlerde başladı.
Dijital müzik dinleme platformları ortaya çıkarken de bu durumdan korkuluyordu ve uzun süreler telif hakkı sorunu manşetleri süslemişti. Bu kez 2000’lerin başına göre bu hamlelerin hızlanacağına inanmak istiyorum.
Bu yazıyı hazırlarken ben de bir söz yazmak istedim. Rytr.me sitesinde İngilizce şarkı yazımı bölümünden sözlerimi yazdım, Beethoven da müziğimi yaptı ve bir ses değiştirme sitesinde ise sözleri seçtiğim bir kişiye okuttum. Bunların hepsini birleştirecek vakit bulamadım yazıyı kaleme alırken ama yakında onu da tamamlamak için gereken programı indiririm.
Teker teker azaldığımızda.
Yıllar önce vefat eden bir sanatçıya dair haber yaparken görüş almak için Türk pop’unun en önemli isimlerinden birine ulaşmaya çalışıyordum.
Telefonu veren kaynağım, o kişiden bir yorum alamayacağımı söylediği anda ahizede o kişinin sesini duydum
Ses şunu söylüyordu: “Ne diyeyim ki sevdiklerim teker teker beni bırakıp gidiyor.”
Erkin Koray’ın vefat haberini gördüğümde de ilk hissettiğim bu oldu. “Bu ara ne kadar fazla vefat haberi aldık” dedim kendi kendime. Baha Boduroğlu, Suna Kan, Nurhan Damcıoğlu, İlham Gencer, Tina Turner, Nuri Sesigüzel, Burhan Çaçan, Özkan Uğur, Sinead O’Connor...
Sanki ucundan yakaladığım tarihler teker teker siliniyor gibi.
Single out, albüm in
Bu yaz single’lar kadar albüm yazı olmaya devam ediyor.
Yazın ilk pop albümlerinden biri Derya Uluğ’un 14 şarkılık “Nefes”i oldu. Bilindiği üzere Uluğ albümünde Emrah Karakuyu, Aerro, Direnç Utku Kaçmaz, Asil Gök, Erhan Bayrak, Celil Yavuz, Metehan Köseoğlu ve Caner Güneysu gibi isimleri kadrosunda barındırıyor.
Albüm, aslında günümüz pop dünyasında “ille de single” bakışına net bir yanıt. Uluğ’un ilk albümünde yer alan keyifli şarkılar keşfedilmeyi beklerken (“Polis”, Asil Gök ile seslendirdiği “Yansıma” ve “Dili Yok” bu şarkılardan) peşi sıra yeni albümler gelmeye devam ediyor.
Mabel Matiz’in beşinci albümü “Fatih” ise temmuz ayında müjdelenen bir başka albüm. Matiz, Maya’dan sonra bu kez çıtayı yükselterek 25 şarkı sundu. 20 prodüktör ve 9 düet çalışmasının bulunduğu albümde Aşkın Nur Yengi, Melike Şahin, Kalben, Bengü Baker, Artz gibi birçok ismin yer alması bir yana hepsini bir albümün bütünü haline getiren düzenlemeler resmen parıldıyor.
2023’te pop müzikte neler oldu derken ilk sayacağımız albümlerden birine imza atan Matiz, 90’lar pop albümü almışlık hissi, bu topraklara ait ritimlerle Avrupai düzenlemelerin sunumuyla resmen ayakta alkışı hak ediyor. Albümün maraton koşmaya geldiğini düşünecek olursak
“Çerez”, “Enderun’da Aşk”, “Müphem” gibi önemli şarkılarla tekrar tekrar gündem olacağından ise şüphem yok.
BEKLENTİ YÜKSELİYOR
Başlıktan anlaşıldığı üzere Serkan Çağrı’nın programı “Nefesten Sese”de Elif Buse Doğan “Samsak Döveci”ni seslendiriyor ve olay kopuyor.
Yankıları da bitmek bilmiyor.
Türkü, 2013 yılında Grup Laçin tarafından yorumlandığında böyle büyük bir etki yaratmamıştı.
Nakarat kısmındaki akla takılan melodisi, neşelendiren sözleriyle bu türküyü Ahmet Uluçay, “Bozkırda Deniz Kabuğu” filmi için düşünüyordu.
2007’de görevlendirdiği Emel Örgün, Orhan Kasap’ın derleme çalışmasında Kütahya-Tavşanlı yöresine ait bu türküye rastladı. Onun kayıtlarında ise şarkının kaynağı Rahmi Oruç Güvenç görünüyordu. Sonra Ferit Aktakka’nın tekerlemesi olduğu ortaya çıktı. Örgün’e göre türkünün kaynağında Moymullu Ferit Dede’nin ismi bile geçiyordu.
Film çekilmedi ama Grup Laçin ardından Elif Buse Doğan sonra da Serkan Çağrı türkünün duyulmasında büyük rol oynadı.
Sosyal medyanın ilgisiyse sıra dışı. Türkünün şu an sayısız remiksi dolanıyor. Kaçmanıza ya da duymamanıza imkân yok.
Türkülerin popüler kültüre ilham olması, ne şekilde olursa olsun dinlenmesi beni sevindiriyor.
Bir süredir aklımı kurcalayan yegane soru bu. Her hafta yeni çıkan birçok şarkıyı dinliyorum. Başka müzik türlerine de sahip olsalar ne kadar birbirlerine benzediklerini sorguluyorum.
Bir önceki acaba bir sonraki miydi? Halbuki bunca farklı insan, bunca iç içe geçmiş türde nasıl oluyor da aynı trikotaj atölyesinden çıkmış gibi işlere imza atılabiliyor?
Dinlemeye devam, yeni cevherler kesin var. Bağımsız müzikler arasında farklı tınılar duyuyorum.
Ama dinlenme oranlarına bakınca onlardan daha çok bozuluyorum. Bilge Nur Yılmaz’ın yani Tendertwin’in “Plastik” single’ı da bana bu duyguyu verdi.
Şarkının dijital müzik dinleme platformlarındaki 50 dinlemesi belki de benden ama 3 bin rakamını geçememiş. Aynadaki aksi olsam anca bu kadar demoralize olabilirdim. Halbuki dinlerken avant-pop’un bana verdiği yetkiye dayanarak gözlerimi kapatıp kendimi başka bir yerde bulmuştum.
Pazar genişliyor da
Simge Pınar’dan “Cevap”, “Kendim Olmalıyım”, “Ay” ve “Yalnızlık Cesaret İster”i dinlemiştik. İlk albümüne atıfta bulunan ancak daha ayakları yere basan, fikirlerini korkusuzca sunan bir söz yazarı-besteci albümü bekliyordum. Nitekim yanılmadım.
Prodüktörlük görevini Efe Demiral’ın üstlendiği 10 şarkılık albüm, aşktan çiçekten böcekten sıyrılmış. Çalışma, kendini sevmek gibi çok güzel bir alt metin üzerine kurulmuş. 10 şarkı dediğime bakmayın, biri “Cevap”ın akustik versiyonu.
Albümde tabii ki aşk da hayat da var. Ama dinleyenle bağ kurmaya hazırlanan ve içten gelen kendini sevme dürtüsü daha baskın. Ortada seven biri varsa da heder olup karalar bağlamıyor.
Ne olursa olsun, “önce ben” diyen bir kadının dilinden dinliyoruz 10 şarkıyı. “İnsanlardan uzak, kendime yakın” diyor “Yalnızlık Cesaret İster”de mesela. Durum tam da bu...
Müziğe bakacak olursak tertemiz bir düzenleme, iyi bir orkestrasyonla karşılaşıyoruz. Uyumlu moda parçaları birbirleriyle kullanıldığında ekstra bir şey yapmanıza gerek kalmaz buna da “çabasız şıklık” denir. Bu albümde de bunun örneğini görüyoruz.
Ritimler, enstrümanlar, sözler öyle ahenkli bir uyum içindeki sanki şarkılar bir saatte kaydedilmiş ama aynı zamanda bir yıl düşünülmüş gibi. Albümü dinlemeyi bitirdiğinizde sizi geri çağırıyor. Bu da bir projede aradığım yegane özellik...