Paylaş
Fotoğraflar: Duygu Özbekçi Milli
Sinem Ünsal, otizmli bir doktorun hayat mücadelesini anlatan Mucize Doktor dizisinde, hikâye içinde duygusallığıyla öne çıkan asistan doktor rolüyle dikkatleri üzerine çekti. Hayallerini yaşadığı bir dönemde olduğunu söyleyen Ünsal ile tiyatro oyunu kapsamında geldiği Nilüfer Sahne kulisinde buluştuk. Sohbetimizde üniversite döneminde de otizmle ilgili farkındalık çalışmalarında yer aldığını anlatan Ünsal, başarılarını “Seyirci samimiyetimize kayıtsız kalmadı,” sözleriyle özetledi.
Bir yandan dizi setinde diğer yandan tiyatro sahnesindesiniz. Hareketli bir dönem sizin için. Bu koşuşturmada nasıl bir ruh halindesiniz?
Ben sahnede gerçekten nefes alan oyunculardanım, seyirciyle canlı canlı buluşmam gerekiyor. Raif ile Letafet hem benim hem de Cihangir Atölyesi’nin ilk tiyatro oyunu, bu nedenle benim için ayrıca önemli. Aynı zamanda Mucize Doktor dizisinde hem de bu kadar başarılı bir projenin içerisinde yer almak da bambaşka bir mutluluk veriyor. Diziyle beraber bu sezon da tiyatro oyunumuz devam ettiği için, provaları ve oyun tarihlerini mümkün olduğunca setimin olmadığı günlere denk getiriyoruz. O nedenle açıkçası bu koşuşturma içerisinde günlerim de biraz rüya gibi geçiyor. Çok çalışarak, kendi sınırlarımı zorlayarak, bazen uykusuz, yorgun ama çok gururlu ve mutluyum diyebilirim. Hayallerimi yaşadığım bir döneme girdiğimi hissederken önümdeki yolun uzunluğuna da kendimi hazırlamaya çalışıyorum.
OTİZMLİ ARKADAŞLARIM OLDU
Otizmle ilgili daha önce bir farkındalığınız, içinde bulunduğunuz çalışmalar olmuş muydu?
Üniversitedeyken, otizmli gençlerin sosyalleşmesi için yapılan el becerileri kurslarına katılıyordum. O dönemde kurs sayesinde birçok otizmli arkadaşım olmuştu. Hafızamı zorladım ve zorlamaya devam ediyorum. Orda eğitim verenler, otizmli aileler ve ben nasıl davranıyorduk, neler yaşıyorduk sürekli bunları düşünüyorum. Türkiye’de otizmli aileler ile yapılan çalışmaları da
takip etme şansım olmuştu. Bu nedenle çok yabancı olduğum bir konu olmamasına rağmen dizi ile beraber bu konuda çok fazla şey öğrendiğimi söyleyebilirim. Hala yapılması gerekenler ile ilgili her gün bir şeyler öğreniyorum.
Rolünüze nasıl çalıştınız?
Rolümle ilgili elbette öncelikle diğer versiyonlarından bazı bölümler seyrettim. Bir de zaten çok sevdiğim Rain Man filmini tekrar seyredip Dustin Hoffman’a dokunanları özellikle de Tom Cruise’un hem kendi karakterine hem otizmli birine yaklaşımını ve dönüşümünü didik didik ettim diyebilirim. Bundan sonrasında ise Nazlı’ya odaklandım, Nazlı’nın bireysel özelliklerini belli bir tutarlılıkta nasıl sürdürebilirim gibi denemeler yaptım kendimce. Ama elbette en çok uğraştığım şey Nazlı’nın Ali’yle kurduğu ilişki biçimini oluşturmaya çalışmaktı.
VİCDANI ÖN PLANDA
Karakterinizle çok özdeşleşiyor mu rolünüz? Siz de karar verirken önce kalbinizi mi dinlersiniz?
Senaryo ekibi ve yönetmenimiz hikâyemizi o kadar gerçek ve herhangi bir duyguyu sivriltmeden işliyor ki Nazlı da bu hikâyenin içinde tüm duyguları en insani yerden seyirciye geçirebiliyor. Bu nedenle birçok özelliği benzer durumlarda kalan herkes gösterebilir bence. Benim için de bu geçerli, çok insani ve duyguların ön planda olduğu durumlarda hepimiz benzer tepkiler verebiliriz diye düşünüyorum. Benim için Nazlı’nın en sevdiğim özelliği ise vicdanının sesini hep ön planda tutması olabilir. Ben daha mantığımla hareket eden bir insan olduğum için bu anlamda Nazlı’dan da çok şey öğreniyorum.
İZLEYİCİ SAMİMİYETİMİZE İNANDI
Dizinin bu kadar ilgi görmesini bekliyor muydunuz? Nasıl geri dönüşler alıyorsunuz?
Bu projenin ucundan tutan herkesin gerçekten isteyerek ve tutkuyla bu işin içinde olması başından beri bu başarının geleceğini hissettiriyordu açıkçası. Ekip, senaryo, oyuncular, herkes ilk günden çok inandı. Tutkuyla yapılan her iş mutlaka ödüllendiriliyor. İzleyenler de bu inancımıza ve samimiyetimize kayıtsız kalmadı bence. O yüzden tahmin bile edemeyeceğimiz kadar güzel dönüşler, yorumlar alıyoruz. Türkiye’nin her yanından eğitimciler, hastane personelleri, otizmle yaşayan kişiler, aileleri ve daha birçok kesimden övgü dolu sözler duymak inanın dünyalara bedel.
Aynı zamanda iyi bir izleyici olduğunuzu söylüyorsunuz. Siz karşınızdaki izleyiciden memnun musunuz?
İzlediğim şeyleri tek boyutlu algılamıyorum. Dramatik kurgu, prodüksiyon, oyunculuk, hikaye gibi bir çok parametre var izlediğim şeyi algılayışımda. Şu an içinde bulunduğum dizimizin izleyicisi de muhteşem bence. Vermek istediğimiz, içimizde hissettiğimiz her şey onlara geçiyor olmalı ki bu kadar hayatlarına dâhil ettiler bizi. Bir diğer taraftan devam eden tiyatro oyunum için de ayni şeyi söyleyebilirim. Galiba ülke olarak iyi bir izleyici kitlesine sahibiz (gülerek).
OYUNCULUKTA OLMUŞLUĞA YER YOK
Özellikle oynamak istediğiniz roller var mı? Hani insanın üzerine bazı roller yapışır ya; komik, güzel, zengin rolleri gibi... Bu zamana kadar oynadığınız rolleri düşündüğünüzde böyle bir kaygınız oldu mu hiç?
Oyunculuk benim için çok başka bir tutku ve inanma biçimi. Genel hikâye örgüsüne, karakterimin özelindeki kendi hikâyesine, ekibe ve hikâyenin anlatım şekline inandığım takdirde kadar her rolü oynamak için sonuna kadar elimden geleni yaparım. Özellikle oynarım, oynamam, şunu yaparım bunu yapmam gibi şeyler söylemek için koşulları iyi analiz etmek gerekir. Yoksa hayatın örgüsü neyse oyuncu için de oynamak odur. Karakterin hikâyesi neyi oynamamı gerektirirse, onu oynamak benim için zevktir.
Özellikle beğendiğiniz, ilham aldığınız oyuncular var mı?
Yaşı ya da konumu ne olursa olsun çalışan, gelişen oyuncu benim için en iyisidir. Oyunculukta bıkkınlığa ya da olmuşluğa da yer yok bence. Hayran olduğum bir isim vermek benim için zor. İşine olan saygısı ve özeni eksilmeden devam eden tüm oyunculara ben de saygı ve hayranlık duyuyorum.
KÜÇÜKKEN DE OLGUNDUM
Küçükken kendinizi hep oyuncu olarak hayal etmişsiniz. Aynı zamanda hikâyeler, masallar yazıyormuşsunuz. Çocukluğunuzu düşündüğünüzde ilk hangi sahneler geliyor gözünüzün önüne, nasıl bir film şeridi sizin ki?
Evet, kendimi bildim bileli hayalim oyuncu olmaktı. O zamanlarda da üretmeyi seviyordum, yazıp çiziyordum kendimce. Zamanla başka başka formlar aldı tabii yazı-çizinin yerini. Çok nazlı bir çocuk değildim. Küçücükken de bana çok olgun davrandığımı söylerlerdi hep. Kendi kendine yetebilen, kendi halinde bir çocuktum.
Ailenizin meslek seçiminde etkisi ya da yönlendirmesi oldu mu?
Oyuncu olmak küçük yaşlardan kanıma giren bir tutkuydu. Kendimi başka meslekte hayal edemiyordum, edemiyorum. Babam profesyonel mesleği dışında müzikle uğraşıyor. Bizim evimizde müzik eksik olmazdı. Yaratıcı olmayı bana aşılayan evimizin bu özelliğiydi sanırım. Ve ne şanslıyım ki ailem de çevrem de hep destek tam desteklerdir.
EDEBİYAT OKUMAM KOLAYLIK SAĞLADI
Üniversitede karşılaştırmalı edebiyat okurken aynı zamanda oyunculuk eğitimi almışsınız. Okuduğunuz bölümün oyunculuk kariyerinize nasıl bir katkısı olduğunu düşünüyorsunuz?
Oyunculuk, okuma ve okuduğunu doğru anlama yetisine gereksinim duyan bir meslek. Edebiyat okumam benim için karakterleri analiz etme ve özümsememde sanırım çok kolaylık sağlıyor.
Hayatınızda umutsuzluk dönemi oldu mu hiç? Sizi en çok ne motive eder böyle zamanlarda?
O kadar dramatik bir yerden yaklaşmıyorum hayata. Başımıza gelen her şeyin ön hazırlığını bir biçimde yapıyoruz bence. Evet, güzel ya da değil beklenmedik olaylar bir silkeler insanı ama organik bir biçimde adapte edebiliyorum hayatıma sanırım olan bitenleri.
BAŞARI İÇİN EMEK VERMELİ
Mesleğinizde en çok hangi özelliklerinize güveniyorsunuz? Başarı için özellikle kulağınıza küpe olan şeyler var mı?
Mesleğime tutkuyla bağlıyım resmen. Kendimi geliştirmekten, çalışmaktan, duvarıma birer birer tuğla koyarak ilerlemeye çalışmaktan besleniyorum. Yorulmayan beni seviyorum. Başarı için emek vermek, istemek, hayal etmek, pes etmemek ve yaptığınız şeyi gözünüzde hep değerli bir yerde tutmak gerekir.
Paylaş