Paylaş
Fotoğraflar: Recai Güler
Yakın zamanda Tolgahan Vurgun’un kaleme aldığı ‘Turnanın Türküsü’ kitabında hayatına dair birçok bilinmeyeni ve anılarını anlatan sanatçı, “Türküler benim hayatım oldu ve hala yaşam kaynağım olmaya devam ediyor. Turna türküleri ise hayatımda hep çığır açmıştır. Bu yüzden turna türküleri aslında beni anlatır” diyor.
Uzun süredir Bursa’da yaşayan, sahne çalışmalarını şehrimizden yürüten Bedia Akartürk ve yazar Tolgahan Vurgun ile müziğe adanmış çok özel bir yaşam öyküsünü dinlemek için keyifli bir sohbette bir araya geldik.
Bedia Hanım, hayatınızın anlatıldığı kitapta ilk soru sizin nereli olduğunuzla ilgili. Çünkü bu konu bir şehir efsanesine dönüşmüş durumda. Bunun sebebi nedir?
Aslında bu durum halkımızın beni çok sevmesinden ve belli başlı pek çok yörenin türkülerini oralıymış gibi okuyabilmemden kaynaklanıyor. Zamanında çok fazla hadise de yaşadım. Sen bizim kayıp kızımızsın diye mektup yazanlardan ısrarla evime gelenlere kadar. Hikâye anlatana göre değişse de genellikle köyden İstanbul’a kaçıp meşhur olmamla ilgiliydi. İzmir doğumluyum. Kendime gelmeye başladığım, kültürüne aşina olduğum yer olduğu için de Ödemişli’yim. Annemin İstanbul’dan İzmir’e uzanan, babamın tarafı da yörük olduğu için Alanya yaylalarından Konya’ya, Bolu’ya kadar geze geze yerleşik hayata geçtikleri bir aile hikâyesi var.
Öğrendiğimiz kadarıyla müzik ailenizde hep yer almış, yeteneğinizde genetik faktörler de etkili değil mi?
Annemin sesi benim sesimden bile kat kat güzeldi. Bir komşunun aldığı derslere iştirak ederek kendi kendine ud çalmayı öğrenmiş. Ödemiş›e yerleşmemize de annemin yeteneği vesile olmuştur. Anneannemin de ritim kabiliyeti ve kulağı çok kuvvetliydi. Hatta daha sonraları düğünlerde annemin ritimcisi oldu. Evimizde hep bir ahenk vardı. Annem çalar, babam söylerdi. Ben de kendimi bildim bileli müziğe çok meraklıydım zaten.
MÜZİK HAYATIM ALTI YAŞINDA BAŞLADI
Müzik hayatınızda ilk ciddi adımınızı Ödemiş Musiki Cemiyetinde atmışsınız. Size neler kazandırdı bu deneyim?
Henüz okula bile başlamamıştım, sanıyorum 6 yaşındaydım. Çok meraklı olduğum için Ödemiş Musiki Cemiyetine babamla gidip geliyordum. İzmir Radyosuna gidene kadar da hiç ara vermedim. Her şeyden önce musikinin belli bir disiplin olmadan icra edilemeyeceğini, sıkılmadan usanmadan çalışmayı orada öğrendim. Ayrıca ilk nota derslerimi cemiyette Rıza Karhan’dan aldığım için radyoya geçtiğinde hiç yabancılık çekmedim. İlk sahne deneyimimde cemiyet yararına gittiğimiz konserlerle oldu.
RADYO İÇİN YAŞIMI BÜYÜTTÜM
Radyoya başlamanız da yine ayrı bir macera içeriyor. Yaşınız hep sorun olmuş sanırım?
Evet, ilk olarak İzmir Radyosu Yurttan Sesler Şefi Mustafa Hoşsu’nun yanına götürmüşlerdi beni. Okuduğum türküyü çok beğendi ama, “Yaşı çok küçük, daha sonra gelsin,” dedi. Haklıydı on üç yaşındaydım ama yine de kızmıştım kendisine. O yüzden bir sene sonra klasik ve yurttan sesler kadrosuna sanatçı alımı ilanı yayınlanmıştı oraya başvurdum. Klasik eserlerde eğitimli olduğum için okuduğum ağır semaiye herkes mest oldu. Ancak söylenen kadrolar çıkmadığı için yerleşemedim. Ama Mustafa Hoşsu hocam beni yurttan seslere almak istedi. Yaşım yine sorun olacağı için ailemin desteğiyle ses imtihanlarına gireceğimi belirten bir belgeyle mahkemeye başvuruldu. Hiç unutmam, nüfus müdürü benim evlendirileceğimi düşünmüştü. Hâkim de gülerek belki de ufak tefek olduğum için inanmayarak, “Ses kraliçesi olacakmış” demişti. Şahitler dinlenip yaşım büyütülünce radyoda kadrolu sanatçı oldum ve çocukluk hayalime kavuştum.
ANADOLU TURNELERİNDE İMZAMI ATTIM
İzmir Radyosu, Ankara Radyosu derken sesinizi tüm Türkiye duyuyor. Arkasından plaklar, ödüller ve sizin hayatınızda çok önemli yere sahip meşhur Anadolu turneleri geliyor. Neler anlatırsınız turnelerden bize?
Ben her zaman türkülerini okuduğum Anadolu halkı ile kucaklaşmaya, türkülerin esas topraklarını gezip görmeye çok istekli ve meraklıydım. Kış aylarında olan turnelerde çektiklerimiz anlat anlat bitmez. Sesim kısılmasın, hasta olmayayım diye kendimi korurdum. Pek çok konsere az uyku ile çıkardık. Yatağımız kimi zaman samandan bile oldu. Anadolu’da konserler daha ziyade sinemalarda oluyordu. Sinema perdesinin arkasında uydurma bir yerde giyinerek, perdenin önüne çıkıverirdik. Çoğu yerde soba da olmazdı, soğukta söylerdik. Ceremesini çok çektik ama dağ başından köylere unutulmaz konserler de çok yaşadık.
Giyiminizden şovlarınıza kadar turnelerde ayrı yeriniz olmuş hep?
Belirli aralıklarla otuz seneye yakın süren turnelerle Anadolu’ya çok iyi imza attığımı söyleyebilirim. Her defasında her memlekete özel olarak türkü seçmeyi, giyinmeyi kendime şiar edindim. Kostümlerimin dışında çarşıdan gider hemen o yöreye ait tülbentleri şalvarları bulur giyerdim. Yorgun da olsam koşullar olumsuz da olsa kendime hep çok özen gösterdim. Dış görünüş değil sahne şovlarımla da Anadolu’da göz doldurdum. Özel oyun ekipleri kurdurdum, benimle çoğu yeri gezdiler. Davul ve darbuka şovlarımı Anadolu turnelerine taşıdım. 1980’li yıllarda davulun üzerine çıkardım pek meşhurdu (gülerek).
OLYMPIA’DA İLK SOLO KONSER
Siz aynı zamanda Paris Olympia’da konser veren ilk Türk halk müziği sanatçısı olmuşsunuz. Nasıl gerçekleşti bu konser?
İkinci Avrupa Turnem sırasında organizatör Yılmaz Gündüz sayesinde, 1974 yılında Olympia’da kendi dilimizde ilk solo konser veren Türk solisti oldum. Benden önce Barış Manço okumuş fakat Fransız bir grupla ve Fransızca okumuş. Sahnede iki saate yakın kaldım. Baş bağlama olarak da Musa Eroğlu vardı. Salon Türk izleyiciler kadar yabancı misafirle de doluydu, atmosfer harikaydı. O dönemde basında çok ilgi gördü. Ama şimdi internette arama yapın benim adım hiç çıkmaz anlayamıyorum, üzülüyorum. Ancak adım hala Olympia konser salonunda yazılı duruyor.
ALBÜMLERİM HALK MÜZİĞİ KÜLLİYATIDIR
Ezberinizde üç bine yakın türkü olduğunu söylüyorsunuz, ciddi bir arşiviniz var aslında değil mi?
Yurttan seslerin repertuarının çoğunu ezberi okurum. Okuduğum 45’liklerin sayısını tam bilmiyorum 200’ü bulmuştur. Ona yakın longplayim vardır yine. 20’ye yakın kasetim, bir tane taş plağım, en son çıkan 55. sanat yılı ile birlikte 4 tane CD’im var. Albümlerimdeki her eser Anadolu’nun köklü türküleridir. Aslında bir nevi Türk halk müziği külliyatıdır. Türkü okuyan herkes benim için çok kıymetlidir. Fakat türkülerin esasını bozarak türkü okuyanlara çok kızıyorum. Ben bir uzun havaya 6 ay çalıştığını bilirim. Türküyü kaynağından okumak isteyenler benim albümlerimden çalışabilirler. Ayrıca destek isteyenler olursa katkı koymaya hazır olduğu belirtmek isterim.
SANAT HAYATIM MÜZEDE YER ALIYOR
Adınıza açılan Bedia Akartürk Sanat Müzesinden de bahsedelim isteriz?
Eşim Atilla Bey sağ iken beni çok onure eden teklifler geliyordu. Açılacaksa Ödemiş›e yakışır diye düşündüm. O dönemin Belediye Başkanı Sayın Mahmut Badem de olumlu yaklaştı ve benim çocukluğumun geçtiği sokakta bir bina uygun görüldü. Sevinçten deliye döndüm. Eşimin vefatından bir sene sonra 2008 yılında açıldı.
Neler yer alıyor müzede?
Sanat hayatımla ilgili her şey, hususi hayatından kesitler… Önemli ödüllerim, sahne kostümlerim, kaftanlarım, sahnede kullandığım aksesuarlar, plaklarım, kasetlerim, fotoğraflar, gazete kupürlerim gibi evimde kullandığım özel eşyalarımdan da bulunuyor. En önemlisi toplamda 26 yöresel elbiseli bebek koleksiyonuma eklemeler yaptım. Zeki Müren kıyafeti giydirdim bir bebeğe. Bir başka bebekte de kendimi beyaz şalvarımla kendime özgü baş bağlamamla canlandırdım. Boş olan bir odada da hep hayalimde olan Ödemiş odasında düğünlerini, çeyiz sermelerini hazırladık. Düğünlerde çaldığı udla çok sevilen annemi de bir bebeğin eline ud vererek canlandırdık.
SAHNEDEYKEN ÇOK MUTLUYUM
Sayısız ödüllerinizin ardı arkası kesilmiyor. Sizin için anlamını ve hissettirdiklerini sorsam?
60 yılı aşkın süredir ülkeme ve kültürümüze hizmet ettim hala da ediyorum. Yaptığınız, emek verdiğiniz işiniz takdir ediliyorsa, çok gurur verici! İlk aldığım ödüllerim bana gayret verirdi, daha çok çalışırdım başka ne yapabilirim diye kafaya takardım. Bugün usta sıfatında aldığım onur ödülleri ise çifte gurur ve mutluluk benim için. Yıllarımı boşa geçirmemişim, ülkem için kültürüm için faydalı olabilmişim gönül rahatlığını ve huzurunu hissettiriyor bana. Bazen soruyorlar “Daha ne kadar devam edeceksiniz?” diye, “Allah ne kadar nasip ettiyse,” diyorum. Türküler zaten benim hayatım demek. Çok şükür okuyuşumda, sahnemde de bir problem yok, işimi yaparken de kendimi çok rahat ve mutlu hissediyorum. Ee o zaman neden devam etmeyeyim?
TURNA SABRI TEMSİL EDER
Tolgahan Bey, Bedia Akartürk’ün 60 yılı aşkın bir sanat hayatını kalem almak da kolay olmasa gerek ne dersiniz?
Gerçekten Bedia Hanım’ın yaşam öyküsünü yazmak pek kolay olmadı. Aile bağımızın olmasının yanı sıra uzun yıllardan beri beraber çalışıyoruz. En büyük destekçim Bedia Hanım’ın unutmaz belleği oldu. Yeri geldi arabada yeri geldi kuliste, bazen dikiş dikerken bazen yemek yaparken tamamladık. Kitabımız Mona Kitaptan çıktı.
Kitabın adının “Turnanın Türküsü” olmasına nasıl karar verdiniz?
Turna kuşu katarından hiç ayrılmadan uçar, göçebe bir kuştur. Anadolu’da da turna kuşu saflığın, mutluluğun, bereketin sembolüdür; sabrı, gururu ve özgürlüğü temsil eder. Bu sevgi ve saygıdan ötürü de yadsınamayacak sayıda turna türküsü vardır. Ben de turna kuşunu bu özelliklerinden dolayı Bedia Akartürk ile çok özdeşleştiririm. Anadolu halkı kendisini 60 yılı aşkın süredir bağrına bastı, el üstünde tuttu. Ayrıca Bedia Hanım’ın radyoda ilk öğrendiği türkü de “İki Durnam Gelmiş” türküsüdür ve hayatının içinde hep turna türküleri çokça yer almıştır, çığır açmıştır. Kendisi de çok beğendi ve “Beni bu kadar iyi anlatan başka bir isim zaten olamazdı” dedi.
Paylaş